Bu Blogda Ara

Sayfalar

TÜKETİCİYİ KORUMA HAFTASI (15–21 Mart) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TÜKETİCİYİ KORUMA HAFTASI (15–21 Mart) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Temmuz 2013 Pazar

İSTİKLÂL MARŞI'NIN KABULÜ VE MEHMET AKİF ERSOY'U ANMA GÜNÜ (12 Mart)










İSTİKLÂL MARŞI'NIN KABULÜ VE MEHMET AKİF ERSOY'U ANMA GÜNÜ (12 Mart)



İstiklâl Marşı Niçin Yazıldı?
istiklal marşı ve kabulü İSTİKLAL MARŞI Kurtuluş Savaşı'nın başladığı yıllarda, cephedeki askerlerimizi coşturacak, onların morallerini yükseltip ulusal duygularını güçlendirecek bir ulusal marşın hazırlanması düşüncesi, Genelkurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey tarafından ortaya atıldı. Bunun üzerine Millî Eğitim Bakanlığı ödüllü bir yarışma açtı ve durumu tüm yurda duyurdu. Yarışmaya 724 şiir katıldı. Değerlendirme komisyonu şiirlerin tamamını inceledikten sonra altı tane şiir, ulusal marş olmaya uygun görülüp ayrıldı, ötekiler elendi. Ancak yapılan değerlendirmede bu altı şiirin de ulusal marş olma niteliği taşımadığı sonucuna varıldı. Zamanın Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, ulusal marşı Mehmet Akif Ersoy'un yazmasını istiyordu. Oysa Mehmet Akif, uçunda para ödülü olduğu için yarışmaya katılmamıştı. Ulusal marş niteliği taşıyan bir şiirin bulunamaması üzerine dostları devreye sokularak Mehmet Akif ikna edilmeye çalışıldı. Sonunda para ödülünün kaldırıldığı konusunda güvence verilince Mehmet Akif, marşı yazmayı kabul etti.Daha önce ayrılan altı şiirle Mehmet Akif'in yazdığı şiir arasında yapılan değerlendirmede Akif'in şiiri birinci oldu.

"Genel Kurmay Başkanlığının" isteği üzerine, Millî Eğitim Bakanlığı 7 Kasım 1920'de gazetelere verdiği bir ilanla "İstiklâl Marşı için müsabaka açıldığını, güfte ve beste için 500'er lira mükâfat konulduğunu bildirdi"

Yarışmaya katılan şiirler memleketin dört bir yanından gelmeye başlamış, beş yüzü aşmıştı.



H. Basri ÇANTAY şöyle devam ediyor:

Bu marşın M. Akif tarafından yazılmasını kendisine söylediğim zaman O:

– Ben ne yarışmaya girerim, ne de ödül alırım,cevabını vermişti.

Ricalarımı tekrar ettikçe:

– Bırak yazsınlar. Bu yaştan sonra yarışa mı çıkacağım. Ayıp değil mi ? diyordu.

Bir gün Meclis'te H.Suphi Tanrı över (Maarif Bakanı), beni gördü. Dedi ki:

– Şimdiye kadar yarışmaya 500' den fazla şiir geldi(M. Akif'in yazdığı dâhil toplam 725). Gelen şiirlerin hiç birisini beğenmedim; İstiklâl Marşı'nı yazması için, Üstadı ikna edemez misin? diye sordu.

– Akif Bey müsabaka şeklini ve ikramiyeyi kabul etmiyor. Eğer buna bir çare ve şekil bulursanız yazdırmaya çalışırım. Düşündü:

– Dur, dedi; ben kendisine bir tezkire yazayım. Arzusuna tabi olacağımızı bildireyim. Fakat bunu kendisine siz veriniz…

Üzerine giydiği elbiseyi bile bir dostundan emanet alıp törene katılmasına karşılık M.Akif Ersoy yarışma için verilen hiçbir mükâfatı kabul etmeyip o asil ve saygı değer üstün ahlak ve vatan aşkını ortaya koyarken aynı zamanda tekrarı istendiğinde hasta yatağından fırlayıp :
—Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazmayı nasip etmesin diyecek kadar millet ve vatan sevgisiyle dolu büyük Şairi saygıyla anıyor ve bütün hatırasını ebediyen saklayacağımıza and içiyoruz.       
Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. 1924 yılında Ankara’da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930 da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı orkestrası şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922 de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe kondu. Marşın armonileşmesini Edgar Manas, bando düzenlemesini İhsan Servet Künçer yaptı.



      MEHMET AKİF ERSOY
        İstiklal Marşı şairi İstanbul (Fatih 1873–1936) Babası fatih Müderrislerinden İpekli Hoca diye tanınan Mehmet Tahir Efendi'ydi.Oğlunu iyi bir dini eğitimle yetiştirdi. Arapça,Farsça,Fransızca öğrendi.Babasının ölümü üzerine Halkalıdaki Baytar yüksek okuluna yatılı olarak yazıldı ve birincilikle bitirdi.Ertesi yıl şiir yayımına başladı.Ziraat Nezareti Umur-i Baytarriye Müdiriyeti'nde görevliyken denetim sorumluluğuyla değişik geziler yaptı.1898 de Serveti Fünun dergisinde bir dizi yazısı çıktıysa da 1900 sonrasında herkes gibi o da yayın hayatından uzaklaştı.İkinci Meşrutiyetten sonra İtihat ve terakki cemiyetine girdi. İÜ (Darülfünun)  da edebiyat müderrisliğine atandı.Sırat-ı müstakim (1908),sekizinci ciltten sonraki adıyla Sebilü'r Reşat (1912) dergilerinin başyazarlığını yaptı.İslam birliğini amaçlayan düşüncelerini nazımla da dile getirdi.Şiirlerinde dile getirdiği inancı Süleymaniye Kürsüsünde (1912),Hakkın Sesleri (1913),camii vaazlarında da yaymayı amaç edindi.Bir geziyle Mısır ve Medine yi gördü.Yeni oluşan Ulusçuluk akımına ümmetçilik fikirleri ile karşı çıktı.Kitabında İslam ülkelerinin geri kalmaktan ve  tembellikten kurtulması gibi dileklerini dile getirdi.
        Almanya'nın davetlisi olarak yaptığı Avrupa gezisi iki uzak dünyanın karşılaştırması açısından önemlidir.Bu düşüncelerini kitabında şiirlerle açıkladı.Yenilgimizle biten savaş sonucunda Yunan işgaline karşı direnen Ayvalık cephesinin coşkusuyla Balıkesir ve yöresinde vaazlar verdi.1920 Mayısında Burdur Mebusu olarak Birinci Millet Meclisine katıldı.Vaazları bastırılıp yayıldı.Ödül almama şartıyla yazmayı kabul ettiği İstiklal Marşı (2 Mart 1921) Meclis'in 25 Mart 1921 tarihli toplantısında Milli Marş kabul edildi.İslam Birliği ülküsüne uzak düşen ulusçu eylemler karşısında kırgınlıklar duydu.Zaman zaman gittiği Mısır'ı Abbas Halim Paşa'nın konuğu olmayı kabul etti.Önceleri sözleşmeyle kabul  ettiği Kur'an çevrisini bitirmedi.Kahire'de öğretim görevleri aldı ailesini de yanına getirdi.Sebilü'r-Reşat’ta aralıklarla tefrika ettiği (1919–1923) uzun şiiri Asım'ı bastırdı.Yurt özlemi yalnızlık,kırılmış umutlar,ulaşılmamış ülküler Mehmet Akif'i o kadar yormuş bezdirmiş olmalı ki 1926–1930 arasında yalnız üç kıta yazdığı söylenir.Ömrünün son aşamasında son eser kalıntılarını bir araya getirdi.Gölgeler(1933) tüm eserleri damadı Ömer Rıza Doğrul tarafından kitap haline getirildi.(Safahat 1943) Karaciğer hastalığı çare arayışlar ve yurda dönüşün ardından ancak bir kaç ay yaşayabildi.Mezarı Edirnekapı şehitliğindedir.
        Akif fikri yönden İslamcıdır.Hakka ve hukuka bağlıdır.Şiirlerin konusunu toplum hayatından günlük hayattan seçerek İslamcı görüşü benimsetmeye çalıştı.Toplumun kurtuluşunu Batı'nın bilim ve tekniğinden arayan Tevfik Fikret’le çatıştı.Lirik ve Didaktik şiiriyle din ,ahlak ve vatan konularını işlemiştir.
        l.Dünya Savaşı'nda destanlar yaratan Balkan Bozgununa uğrayan nesilden çok daha güçlü bir nesildir.Tabii bu da İslam Dünyası'nın son ve sağlam dayanağı olan Türkiye Türklüğündür.Panislamizm’in yıkılmaz bir neferidir.Lirizmi enginlere açılır.Epizmi göklere çıkarır.milliliği en son ocağa kadar uzanır.
        Türk Aruzu'nun en büyük ustalarındandır.Tutucu çevresinin,dinsel dünya görüşünün,islami etkilerin ve İslam birliği'ne bağlanmış olmasının iz ve etkilerini sonuna kadar taşıdı."Türk Arap'sız yaşayamaz,kim ki yaşar der delidir/Arap'ın Türk ise hem sağ kolu hem sağ elidir." düşüncesinden ayrılmadı.Gerçekçi gözlemleriyle pek çok güncel olayı ustaca şiirine taşıdı.Kıta’ları dışında süreklilik düz kafiye kullanarak halk diliyle yazdı.Akif:eseri ve yaşamındaki vazgeçmez ülkücülük ,Türk İslam karakter özü,ömrünü bağladığı inancın ardından ısrarla yürümesi, mücadelelere zamanında katılması yüzünden (Milli Marş Şairi olması) ayrıcalıklı bir yer kazandı.Ulusunun sevgi ve saygısında yüceldi.




 










DÜNYA FELSEFE GÜNÜ

DÜNYA FELSEFE GÜNÜ (20 Kasım) Türkiye Felsefe Kurumu tarafından getirilen öneri sonucu UNESCO tarafından kabul edilen Dünya felsefe gü...