Bu Blogda Ara

Sayfalar

8 Eylül 2013 Pazar

DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ (27 Mart)



DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ
(27 Mart)
Dünya Tiyatrolar günü 

         Bütün dünyada olduğu gibi yurdumuzda da 27 Mart günü “Dünya tiyatrolar günü” olarak törenlerle kutlanıyor.
Dünya Tiyatrolar Günü, A. M. Julien'in girişimiyle 1954 yılında Paris'te, deneysel çalışmalarını sergileyecek yabancı topluluklara açık bir festival olarak doğdu. İlerleyen yıllarda ilgi arttı ve yabancı toplulukların da katıldığı bir festival haline gelerek 27 Mart'ın Dünya Tiyatrolar Günü olarak kutlanmasına karar verildi. Bugün tüm dünyada tiyatronun ulusal ve uluslararası sorunları çeşitli konferanslar ve açık oturumlarda anlatılacak. Ödenekli ve ödeneksiz tiyatrolardan bir bölümü kapılarını seyirciler için ücretsiz ya da çok düşük ücretle açıyor. 
         İnsanlık için bir eğlenceden daha çok bir eğitim ve uygarlık göstergesi olan tiyatronun önemini anlamak yaşamak hepimizin medeni görevidir.
         Günümüzün insanına tiyatronun önemini anlatmak ve onlarda bu yönde bilinç sağlamak için gerek tiyatrolarda gerekse okullarımızda her yıl 27 Mart günü “Dünya tiyatrolar Günü” olarak kutlanmaktadır .
         Ülkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna içtenlikle adamış olan Muhsin Ertuğrul yazdı.


Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı kesinlikle bilinmiyor, Araştırmacılar; tiyatronun ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar. 

         Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar. Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi. Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu. Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı. Daha canlı, daha ilgi çekici konular bulundu. Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu. Tiyatro da meslek haline geldi.
Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Konusu bakımından harekete, konuşmaya, bazen de müziğe yer verilir. Bu nedenle tiyatro güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biridir. Tiyatroda oynayanla izleyen arasında yakın, sıcak bir iletişim vardır. İlk çağlarda oyunun yazılı metni yoktu. Yeteneklerine güvenen oyuncular ortaya çıkıp bir çeşit tuluat yaparlardı. Tuluat; oyuncuların o anda düzenledikleri hareketleri, tasarladıkları sözleri söylemeleridir. Tuluat, sahnesiz ve metinsiz bir tiyatro oyunudur.
Yazılı tiyatro yapıtları çok sonra ortaya çıktı. Bir süre tiyatro sözsüz oynandı. Oyuncular olayları, el, kol, gövde, bacak ya da yüz hareketleriyle anlatırlardı. Bu sözsüz tiyatroya pandomima denir.
Bizde tiyatro olgusu; çok eskilere dayanan orta oyunu ile onun gölge oyunu biçiminden başlar. Gölge oyunu arkadan ışıklandırılan beyaz bir perde üzerine belli tipteki kuklaların hareket ettirilmesi ve konuşturulması ile yansıyan Karagöz oyunlarıdır.
Bugün köylerimizde, çok eski geleneklerden kalma bir alışkanlıkla tiyatroya çok benzeyen eğlenceler düzenlenmektedir. Buna oyun çıkarma denir.
Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Yaşamı sergiler. Yaşama sevincini yaratır. Geçmişi, günümüzü, geleceği anlamamıza yardımcı olur. Tiyatro; Sorunlarımıza ışık tutar. Tiyatro, insanlar arasında halkın içinden doğmuş bir sanattır. Tiyatro hep iyiden, güzelden hoştan yana olmuştur.
 Tiyatro insanları eğitir. Eğitirken düşündürür. Tiyatro insanlara beraber gülmek, beraber ağlamak, beraber düşünmek gibi insanca duygular aşılar.


DÜNYA TİTAYROLAR GÜNÜ
2 milyon yıllık bir geçmişi olduğu söylenen insanoğlu, Arz yuvarlağı üstünden gelip geçerken, değişik düzeylerde ve değişik koşullanmalar içinde yasadığı "hayat”ı ; hem anlamaya , hem de anlatmaya çalıştı durdu.
Bu tür uğraşların binlerce yıldan bu yana en tepeye çekilmiş bayrağıdır tiyatro...
Neden en tepeye çekilmiş bayrağıdır?
Hem insani, hem de onun hayat ortamını, sahne üstünde ve ramp ışıkları altında, beyinsel bir mimarlıkla kendi isteğine göre yeniden yapılandırdığı için...
Sahnede yaşanan hayat, Doğa’nın yahut Tanrı’nın yarattığı hayat yanında; salt bir görüntüden ibaret de olsa, bizzat insan’ın yarattığı hayattır. Tiyatroda insan iradesine uygun olarak gülünür, dövüşülür, konuşulur ve ölünür...
Bu açıdan bakıldığında Doğa yahut Tanrı, insan’ı yaratmıştır; insan da Tiyatro'yu...Hem de binlerce yıldan bu yana...Sanki insan’ın kendisi de, kendisini yaratanın bir parçasıymış gibi...
Kaldı ki insan’ın yarattığı tiyatro, bazen tiyatro dışındaki hayattan çok daha çarpıcı olarak yansıtır öz gerçeği...
Üst düzey bir yönetici, bir siyasetçi, bir kodaman makamında otururken, kürsüde nutuk söylerken ne ölçüde gerçek kendisidir? Asık suratı, çatılmış kasları, kasıntı durusuyla hiç mi poz kesmez? Hiç mi rol yapmaz?
Oysa ayni kişilerin tiyatroya yansımış simgeleri, birden öz gerçekleriyle çıkabilirler karsımıza. Örneğin evlerinde karılarına yaltaklanırlarken, hatta onlardan dayak yerken yahut bazı pervers ilişkiler içinde...
Tiyatro, izleyicilerin düşsel katkılarıyla bütünleşecek soyut alegoriler üstünde de yoğunlaşabilir; çıplak hayatta rastlanmayacak değişik fanteziler üstünde de... Geçmiş zamanı da izleyebiliriz tiyatroda, gelecek zamanı da. Tiyatro'da volkanik kahkahalar da vardır, hüzün de, heyecan da, merak da...
Bunların hepsi sinemada da var, diye düşünülebilir.
Oysa tiyatro çok ayrıdır sinemadan.
Tiyatro, gerekli gereksiz dış görüntülerle senaryoları payanda lama kolaycılığına geçit tanımaz. Sinemanın cesaret edemeyeceği iki kişilik, hatta tek kişilik oyunlar da "unutulmaz" i yakalayabilir tiyatroda.
Ayrıca kurgusundaki özellikler nedeniyle sinemaya aktarılamayacak yığınla tiyatro oyunu vardır. Tiyatro başka bir sanat dalında canlandırılamayacak, kendine özgü bir üsluba ve niteliğe sahiptir...
Çağdaş uygarlık dediğimiz, insanlığın günümüzdeki gelişmişlik düzeyinden, tüm geçmişiyle tiyatro sanatını çıkardığınız zaman geriye ne kalır bilir misiniz?
İnsanlık dünyasından tüm aynaları çıkardığınız zaman geriye ne kalırsa o...
Onun için de Dünya Tiyatro Günü, Tiyatro'nun 6 milyar nüfuslu Dünya'ya insandaki tılsımlı yaratıcılığı bir kez daha anımsattığı bir gün... Belki de evrensel nitelikteki günlerin en kıvançlısı...
Çetin Altan          
27 / MART/ 1998   








TİYATRO

Tiyatro gününde yazarlarımızdan Haldun Taner'in yayınladığı ulusal bildiri.
 
Her gece saat dokuz'da dünyanın dört bir bucağında binlerce perde açılıyor. Her gece saat dokuz'da milyonlarca insan ışıklandırılmış bir sahneden kendi dünyasının, kendi sorunlarının yoğunlaştırılmış bir kesitini ilgi ile izliyor. Oyalanıyor; eğleniyor, heyecanlanıyor, düşünüyor, bilinçleniyor.

Her günkü sürgit yaşamının akışı içinde tam fark edemediği, ya da edip de unuttuğu bazı ana sorunları yeni bir gözlükle görmeye başlıyor.

Tiyatrolar insanlara «Koşun, bana gelin, size ilginç bir şeyler göstere­ceğim» derler. «Gelin, beni izleyin memnun kalacaksınız» derler.

Bu alışkanlık yüzyıllardır sürüp gidiyor.

Çünkü; tiyatroda etli canlı oyunculardan, etli canlı seyircilere ve sonra yine o etli canlı seyircilerden etli canlı oyunculara geçen karşılıklı bir elekt­rik alışverişi vardır ki, bu aynı çatı altında aynı anda birbirini tamamlama ve karşılıklı etkileme olayı tiyatroya benzersiz bir toplumsal yaşantı niteliği kazandırır.

İnsanoğlu doğa karşısındaki korkularından başlayarak yüzyıllar boyunca acılarını, sevinçlerini, ihtiraslarını, düşüncelerini, düşlerini, özlemlerini, taşlamalarını, dünya görüşlerini, savaşımlarını, her şeyini somutlaştırıp dile getirmiştir.

Tiyatronun bunca yüzyıllardır varoluşu boşuna değildir, tiyatro, insan mayasının kopmaz bir öğesi, insandan ayrı düşünülemez bir gereksinmesidir. Doğada işlevini bitiren her şeyin varlığını sürdürebildiği görülmemiştir. Tiyatro sürüyorsa, sürecekse her devirde bir işlevi olduğundandır.

«Tiyatro, iki kalas bir hevestir» sözü boşuna söylenmemiş... Tiyatronun mitolojik piri sayılan Dionisos'tan gelme bir coşkusu vardır. Bu coşku olmadan tiyatro çekici olamaz.

Her gece saat dokuz'da dünyanın dört bucağında tiyatrocular ne oynar­larsa oynasınlar sahneden salona bu coşkuyu, bu gençliği, bu gücü, bu sağlıklı havayı estirirler.

Her gece saat dokuz'da on binlerce perde dünya durdukça açılsın, dursun.

Tiyatro olmasa, insanoğlu çok eksik, çok güdük kalırdı.

Haldun Taner

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

DÜNYA FELSEFE GÜNÜ

DÜNYA FELSEFE GÜNÜ (20 Kasım) Türkiye Felsefe Kurumu tarafından getirilen öneri sonucu UNESCO tarafından kabul edilen Dünya felsefe gü...