Bu Blogda Ara

Sayfalar

29 Haziran 2013 Cumartesi

SİVİL SAVUNMA GÜNÜ




SİVİL SAVUNMA GÜNÜ
(28 Şubat)


SİVİL SAVUNMA' NIN TANIMI VE ÖNEMİ

Sivil Savunma Kanunu, 28 Şubat 1959 tarihinde yürürlüğe konulmuş olup, Milli Eğitim Bakanlığı   Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 14.11.1988 tarih ve 3008 sayılı kararı ile "28  ŞUBAT" Sivil Savunma  Günü  olarak kabul   edilmiştir.

         Düşman taarruzlarına, tabii afetlere ve büyük yangınlara karşı, halkın can ve mal kaybının asgariye indirilmesi; hayati öneme haiz her türlü kamu, özel teşebbüslerin korunması, faaliyetlerinin idamesi için acil onarım ve ıslahı, savunma gayretlerinin sivil halk tarafından azami şekilde desteklenmesi ve cephe gerisi maneviyatın muhafazası için her türlü silahsız, koruyucu ve kurtarıcı tedbirlerin alınması ve faaliyetlerin yapılmasını sağlamaktır.
         Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında cephede olduğu kadar cephe gerisindeki sivil halkın zayiatının fazla olduğu gözlemlenmiştir. Gelişen teknoloji ve dünyanın jeolojik yapısına bakılarak savaşlar ve doğal afetler karşısında halkın can ve mal emniyetinin sağlanması konusunda tedbir almaya gidilmiş ve bu kavrama Sivil Savunma adı verilmiştir.
         SİVİL SAVUNMA MÜKELLEFİYETİNDE GÖREVLENDİRME
         Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı'nca serbest bırakılan personelin listesi her yıl Ocak ayı başında Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığı'na gönderilmektedir. Sivil Savunma Bölge Müdürlükleri listede 'ki personelin Bölge Müdürlük hudutlarına göre tanzimini yaptıktan sonra çağrı pusulalarını göndermek suretiyle personelin kayıtlarının yapılması ve kayıtların tamamlanmasını müteakip Sivil Savunma Halk Örgütü kadrolarında görevlendirilmeleri sağlanmaktadır.
         SİVİL SAVUNMA MÜKELLEFİYETİNİN SONA ERMESİ (EMEKLİLİK)
         Sivil Savunma Mükellefiyetindeki personel 60 yaşını doldurduğu Ocak ayının birinci günü Sivil savunma Mükellefiyet süresini tamamlamış olur. Personele Sivil Savunma Teşkilat Başkanlığında yapmış olduğu hizmetlerinden dolayı, görevli bulunduğu Sivil Savunma Bölge Müdürlüğü tarafından Hizmet Belgesi Ödül Töreni düzenlenerek Hizmet Belgesi takdim edilmek suretiyle Sivil Savunmadaki görevini tamamlamış olur.
Sivil Savunma Mükellefiyeti
17 – 60 yaş arası erkekler

20 – 50 yaş arası kadınlar

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşları,
yasa gereği Sivil Savunma hizmetinde görev yapmak zorundadır.
Esas hizmetteki personel kural ve tüzüklere göre eğitilirler.
Sivil Hizmet Mükellefiyetinden
Muaf Tutulacaklar
      Güvenlik Kuvvetleri ve Emniyet Mensupları
  Sağlık Kurulu Raporu Olanlar
Hastası ve 14 Yaş Altı Çocuğu Olanlar
   Servis Personeli
Yasalarca Muaf Olanlar





Sivil Savunma Kanunu, 28 Şubat 1959 tarihinde yürürlüğe konulmuş olup, Milli Eğitim Bakanlığı   Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının 14.11.1988 tarih ve 3008 sayılı kararı ile "28  ŞUBAT" Sivil Savunma  Günü  olarak kabul   edilmiştir.
 
Kurtarma; kazazedede travma ve ölüm meydana gelmeden, kazazedenin çabuk ve etkili bir şekilde kurtarma araç-gereçleri kullanılarak olay yerinden çekilip güvenli yere alınmasıdır. 1 Kurtarma; görünüşte kolay ve basit bir iş gibi görünse de esasta çok teknik, üzerinde geniş çaplı düşünmeyi gerektiren bir operasyondur. Yapacağınız basit bir hata veya göstereceğiniz ihmal sonucu; kurtarmacıların yaralanmalarına, hatta ölümlerine sebep olabileceğiniz gibi aynı şekilde kurtarılmayı bekleyen afetzedelerin de daha çok yaralanmalarına ve ölümlerine sebep olabilirsiniz. Bu nedenle Kurtarma Ekip Başkanı; ekibini sevk ve idare ederken, daima bu inceliği göz önünde bulundurmalı, çalışmalarını bu doğrultuda disipline ederek yönlendirmeye azami gayret göstermelidir.

Kurtarmada öncelik sırası; canlılara ait olduğundan "Enkazda Canlı Arama ve Yerini Belirleme" yöntemleri de keza çok dikkat ve itina gösterilmesi gereken kurtarmacıların özellikli konuları arasındadır. Hali hazırda, canlı arama ve yerini belirlemek için; seslenerek kulakla veya ses sensorları ile dinlemek, tıklatarak kulakla veya ses sensorları ile dinlemek, görüntülü kamera ile enkazın ültrasonunu çekmek, eğitimli köpek gezdirmek şeklindeki yöntemler kullanılmaktadır.
Tüm bu anlatılanlar yanında acaba yapılan canlı arama faaliyetleri doğru bir çalışmamıdır bunun bu konuda tereddüde düşmemek imkânsız hele hele eğitim düzeyi düşük ekiplerle yapılan böyle bir çalışma ne kadar faydalı olur değerlendirmek gerekir.Ama yinede sivil savunma konusunda halkı bilinçlendirmek en azından doğal afet anında nasıl hareket edeceğine dair önceden bir hazırlık yapmak hiç hazır olmamaktan daha iyidir.

25 Haziran 2013 Salı

VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI





VEREMLE SAVAŞ EĞİTİMİ HAFTASI
Ocak ayının ilk haftası 

         İnsanların sağlığı için en tehlikeli hastalıklardan biri de veremdir. Verem hastalığına halk arasında ince hastalık, tıp dilinde tüberküloz olarak bilinir.Bulaşıcı bir hastalık olan verem mikrobunu Robert Koch adında bir Alman doktoru bulmuştur. Onun için verem mikrobuna Koch Basili denir.
         Bu mikrop insan vücuduna solunum ve sindirim yoluyla girer. Çabuk fark edilip önlem alınmazsa vücudu kemirir, zayıflatır. Ölüme neden olur.
         Mikroplar hangi organa yerleşirse hastalık o organın adı ile anılır. Akciğer veremi, kemik veremi, gırtlak veremi, deri veremi, ilik veremi.. gibi.
         Verem, insandan insana, hayvandan insana geçer. En yaygın olanı akciğer veremidir. Tıp bilimi ilerledikçe verem mikrobunu yok edici ilaçlar yapıldı. İnsanları bu hastalıktan korumak için aşılar bulundu. Verem aşısına B.C.G. aşısı denir.
         Verem aşısı ülkemizde ilk kez 22 Aralık 1952 tarihinde yapılmaya başlanmıştır. Bu aşıyı sağlık kuruluşlarında bütün insanlar ücretsiz olarak yaptırabilir. Zaman zaman kent, kasaba ve köylerde B.C.G. aşı kampanyaları açılır, aşı yapılır. Bu aşı okullarda öğrencilere de uygulanır.
         Cumhuriyetin kuruluşu ile beraber yapılan çok planlı ve sıkı çalışmalar sonucunda bu hastalık büyük oranda kontrol altına alınarak tehlike olmaktan çıkarılmıştır.
         Yurdumuzda veremle savaşmak, kişilerin vereme yakalanmasını önlemek, hasta olanları sağlığa kavuşturmak amacı ile Verem Savaş Dernekleri kurulmuştur..verem Savaş Dernekleri; halkı verem tehlikesine karşı uyarır. Onları bu konuda aydınlatır. Hastalanmamak içi neler yapılması, nelerin yapılmaması konusunda bilgi verir.
         Veremli hastaların sanatoryum denilen verem hastanelerinde iyileştirilmelerini sağlar. Ayrıca zayıf yapılı, kolaylıkla vereme yakalanabilir kişilerin prevantoryum denilen dinlenme yerlerinde bakımlarına yardımcı olur.
VEREMDEN KORUNMAK İÇİN ALINACAK ÖNLEMLER
  1. Havasız yerlerde kalmamalıyız.
  2. Dengeli beslenmeliyiz.
  3. B.C.G. verem aşısını yaptırmalıyız.
  4. Veremli hastaların eşyalarını kullanmamalıyız.
  5. Veremli hastanın tabağından yemek yememeli, bardağından su içmemeli, kaşık ve çatallarını kullanmamalıyız.
  6. Öksüren, hapşıran insanlardan uzak durmalıyız.
  7. Açık ve temiz havada dolaşmalıyız.
VEREM HASTALIĞININ BELİRTİLERİ
  1. Geceleri terleme ve hafif ateşlenme,
  2. Kesik kesik öksürükler,
  3. Halsizlik ve devamlı yorgunluk hali.
  4. İsteksizlik
  5. İnsan vücudunda zayıflama belirir. Zayıflama ilk iki ay içerisinde yavaş, sonraki aylarda daha hızlı görülür.
         VEREM AŞISINI BULAN (Robert Koch)

         Robert Koch 1843 Aralığında Orta Almanya’nın bir köyünde doğdu. Bu dağ köyünde çocuklar oyun oynamak için kalabalık gruplar meydana getirirlerdi. Bir madencinin oğlu olan Koch da bunlarda biriydi, fakat bu çocuk bütün arkadaşları gibi gruplar içinde oynamanın yanı sıra sık sık yalnız başına kalıp çevresini incelemekten çok hoşlanırdı. Robert Koch çiçeklerin, böceklerin adlarını öğreniyor, kelebekleri inceliyor ve bu hayvanları hareket ettiren gücü araştırıyordu. Bir hamam böceği nefes alıp verebiliyor muydu ? Yüreği var mıydı ? Küçük Koch gelecekte bunları öğrenmeyi kafasına koymuştu.

         İlk, orta öğrenimini başarıyla tamamladıktan sonra Tıp Fakültesine yazıldı. Ciddiliği ve çalışmasıyla dikkati çekiyor, eğlenceye hiç zaman ayırmayarak durmadan okuyor ve sistemli bir şekilde araştırıyordu. 1862’de Tıp Fakültesini başarıyla bitirerek Hamburg Hastanesi doktor yardımcılıklarından birine atandı.

         Sabırlı, çalışkan bir kişi olan Doktor Koch, çevresindeki insanların kendisine üstün bir değer verdiklerini görüyor ve bu saygıyı kötüye kullanmayarak tükenmez bir çabayla araştırmalarına devam ediyordu. İnsanların hastalıkların pençesine düşmelerinden, birden bire sararıp solarak mum gibi eriyip gitmelerinden hayrete düşüyor, bunun nedenlerini öğrenmek istiyordu.

         Bu soruların cevaplarının laboratuarındaki mikroskopta gizli olduğunu biliyordu. 1880 yılında Berlin Sağlık Kurulu’na atandı. Bu atama onun araştırmalarını genişletmesine yaradı. Gerçekten de işe başladıktan iki yıl sonra verem hastalığıyla ilgili ilk önemli araştırması yayınlandı.

         1882 yılında bir gece hasta bir akciğer parçacığının dokuları içinde boyama usulüyle kahverengine boyanmış birçok canlının kıpırdadığını gördü. İşte bunlar insanların bela olan verem hastalığının mikrobuydu.

         Bu önemli buluş bütün dünya bili alanında büyük bir ilgiyle karşılandı ve büyük yankılar uyandırdı. Bu arada birçok bilgin ve doktorla birlikte Hindistan, Afrika ve Japonya’ya geziye çıkan Koch, uyku hastalığı, malarya, tifüs gibi hastalıklar üzerinde incelemeler yaptı. Kolera hastalığını meydana getiren vibrion basilini buldu. Bütün bu keşiflerinden ötürü de 1905 Nobel ödülünü kazandı.

         Yaşadığı sürece tıp konusundaki araştırmalarıyla insanlığa hizmet eden, birçok eser yayımlayan Dr. Koch, 67 yaşındayken 1910 yılında kalp yetersizliğinden öldü.
         Veremli hastaların sanatoryum denilen verem hastanelerinde iyileştirilmelerini sağlar. Ayrıca zayıf yapılı, kolaylıkla vereme yakalanabilir kişilerin prevantoryum denilen dinlenme yerlerinde bakımlarına yardımcı olur. Onları bu konuda aydınlatır. Hastalanmamak içi neler yapılması, nelerin yapılmaması konusunda bilgi verir.




23 Haziran 2013 Pazar

TUTUM, YATIRIM VE TÜRK MALLARI HAFTASI (12–18 Aralık)



TUTUM, YATIRIM VE TÜRK MALLARI HAFTASI
(12–18 Aralık)

        Günlük yaşamımızda, pek çok eşya, araç gereç ve besin maddelerine ihtiyaç duyuyoruz. Yurdumuzda çok nitelikli mallar üretilmektedir. Bu gün evimizde işyerimizde kullandığımız araçlar, televizyonlar otomobiller, makineler, buzdolapları yurdumuzda üretilmektedir. Her tür besin maddesi ise yurdumuzda bolca yetiştirilmektedir.
        Yurdumuzda üretilen malların çoğu, yurt içinde pazarlanıyor, bir kısmını da dış ülkelere satılıp, döviz girdisi sağlanıyor. Ülkeye giren döviz ihtiyaç duyulan malların ithalatında kullanılıyor.
        Hızla artan ülke nüfusunun ihtiyaçlarını karşılamak, yeni iş sahaları açmak, alt yapı yatırımlarını gerçekleştirmek, yeni doğan ve eğitim çağına gelen çocuklara okuma imkânı  sağlamak için çok çalışmalıyız. Paramızı ölçülü harcamalıyız, eşya ve elbiselerimizi temiz tutmalı tutumlu olmalıyız her tür savurganlıktan kaçınmalıyız. Besinlerimizi ihtiyacımıza göre düzenli ve sağlığa uygun bir şekilde almalıyız. Boşa kesinlikle besinlerimizi atmamalı savurganlıktan kaçınmalıyız. Sağlığımıza dikkat etmeli hasta olmamaya dikkat etmeliyiz. En büyük sermayemiz olan zamanımızı çok iyi değerlendirmeli boşa vakit harcamamalıyız. Zamanımızı dinlenme eğlenme çalışma uyku olarak düzenlemeliyiz.
Atatürk 1923 yılında İzmir İktisat Kongresini topladı. Bu kongrede yurdun bağımsızlığının korunması, yerli mallar üretilmesi ve kullanılması kararlaştırıldı. Dönemin başbakanı İsmet İnönü 12 Aralık 1929 tarihinde T.B.M.M.’de bir konuşma yaptı. Konuşmasında ulusal ekonomi, yerli malı ve tutumlu olma konularını anlattı.
12 Aralığı kapsayan hafta “Tutum Yatırım ve Türk Malları Haftası” olarak kutlanmaktadır. Cumhuriyet döneminde temelleri atılan kendi kendine yeter bir toplum olmadaki ilk adım bugün de devam etmektedir.
Tutum ve yatırım alışkanlığı küçük yaşlarda kazanılır. Ders araçlarını, giysilerini, harçlığını tutumlu kullanan çocuk bu güzel alışkanlığı büyüyünce de devam ettirir. Küçükken boşa akan su musluğu, gereksiz yanan lambayı kapatan çocuk bu güzel alışkanlığı büyüyünce de devam ettirir. Okul çağlarında zamanı iyi değerlendirme alışkanlığı kazanan insan bu huyundan vazgeçmez. O nedenle çocukları küçük yaşlarda tutumlu olmaya özendirmeliyiz.
Tasarruf yapmak, milli kaynakların işletilmesi, yerli fabrikalar kurulması, paranın dış ülkelere gitmesini önlemek, temel tüketim maddelerini öz kaynaklardan karşılamak, ekonomimizi geliştirmek bu haftanın belli başlı amaçları içindedir.
Okullarımızda 12 – 18 Aralık tarihleri arasında kutlanan bu haftada tutum, yatırım ve Türk malları hakkında bilgi verilir. Şiirler okunur, konuşmalar yapılır, skeçler ve oyunlar oynanır. Yerli mallarımız tanıtılmaya çalışılır. Yurdumuzda üretilen tarım ürünleri ve gıda maddelerinden temin edebildiklerimiz sınıfa getirilerek tanıtılır ayrıca öğrencilere dağıtılarak alamayanların almasına ve arkadaş ortamında paylaşımın ve dayanışmanın nasıl yapılması gerektiği konusunda hepimizin eğitilmesine çalışılır. 








TUTUMLU ÇOCUK
Damla damla akan sudan,
Koca göller dolup taşar.
Tutumsuzlar kalır yolda,
Tutumlular dağı aşar.

Biz tutumlu çocuklarız,
Para dolu kumbaramız.

İnsan olan, kara günde,
Kimseye el açmamalı.
Çalışmalı, kazanmalı,
Hiçbir işten kaçmamalı.

Biz tutumlu çocuklarız,
Para dolu kumbaramız.
                Hakkı Sunat








YERLİ MALI
Eğer avuç açmamak,
İstersen hiç kimseye,
Muzu, hurmayı, bırak;
Üzümü, inciri ye.

Ey Türk kızı, Türkoğlu,
Budur kurtuluş yolu.

Fındık, ceviz, hepsi var;
Yok, eşi yün, ipeğin,
Yurduna sevgisi var;
Yerli malı giyenin.

Ey Türk kızı, Türkoğlu,
Budur kurtuluş yolu.

Vatanımız bu toprak,
Cennet gibi her yanı,
Yerli malı kullanmak,
Kurtaracak vatanı.
Ey Türk kızı, Türkoğlu,
Budur kurtuluş yolu.
            Nafiz Edgüer


        



  CIRCIR BÖCEĞİ İLE KARINCA
    Cırcırböceği çaldı saz, bütün yaz,
    Derken kış da geldi çattı.
    Bizimkinden şafak attı.
    Baktı ki yok yiyecek.
    Ne bir sinek, ne bir böcek.

    Kalktı karıncaya gitti.
    Yandı, yakıldı, ah etti.
    Üç beş buğdaydan ne çıkar,
    Gelecek mevsime kadar....
    Birkaç tane borç istedi.
    "İnayet buyurun,dedi.
    Eylüle kalmaz öderim." 

    İşin kötüsü karınca
    Borca hiç alışmamıştı.
    Bu ricaya çıkıştı:
            -"Ne yaptınız yaz boyunca?"
            -"Ne mi yaptım?Saz çaldım saz!"
            -"Ya öyle  mi?Demek ki siz
            Yazı sazla geçirdiniz,
            Şimdi de oynayın biraz!"

                La Fontain






       

EKMEK

Çiftçi sürer tarlayı,
Sonra eker buğdayı,

Boy verir azar azar,
Saplar gittikçe uzar.

Başaklar olgunlaşır,
İçleri dolgunlaşır.

Yazın artınca sıcak,
Sararır her bir başak.

Biçerler ekinleri,
Şenlenir harman yeri.

Olup bitince harman,
Ayrılır buğday saptan.

Bitmedi işler gene,
Oradan değirmene,

Buğdayı götürürler.
Değirmen taşı döner,

Ezer un yapar bunu.
Fırınlar alır unu,

Su, maya kor yoğurur,
Yapar bir güzel hamur,

Sonra fırına atar,
Pişirir, bize satar.

Güzel kokulu ekmek,
Olmaz seni sevmemek,

Sensin yemeklere baş,
Her yemeğe arkadaş.

Hasan Ali YÜCEL

DÜNYA FELSEFE GÜNÜ

DÜNYA FELSEFE GÜNÜ (20 Kasım) Türkiye Felsefe Kurumu tarafından getirilen öneri sonucu UNESCO tarafından kabul edilen Dünya felsefe gü...