Bu Blogda Ara

Sayfalar

8 Eylül 2013 Pazar

DÜNYA KİTAP GÜNÜ VE KÜTÜPHANELER HAFTASI (23 Nisan gününü içine alan hafta)




DÜNYA KİTAP GÜNÜ VE KÜTÜPHANELER HAFTASI
(23 Nisan gününü içine alan hafta)



KÜTÜPHANELER HAFTASI



Kitabın yararlarının anlaşılması ve sayılarının çoğalması sonucun kitaplıklar oluştu..kitaplıların gelişmesi ile birlikte kütüphaneler meydana geldi.herkesin yararlanması okuması , başvurması için kurulan,içinde kitaplar bulunan binaya kütüphane denir.



Milli eğitim bakanlığı ,mart ayının son pazartesi günü başlayan haftanın kütüphane haftası olarak değerlendirilmesini kararlaştırmıştır.hafta süresince kütüphanenin önemi anlatılır.kütüphaneciliğin sorunları kamuoyuna duyurulur.halk kütüphanelerin gelişmesi için bilinçlendirilir. okullarımızda kütüphanelerin yararlarından bahsedilir.kütüphanelerde uyulması gereken kurallar hakkında bilgiler verilir.



Kütüphaneler eski çağlardan beri insanlığın hizmetindedir.eldeki bilgilere göre ilk kütüphane ,Asurlular zamanında kurulmuştur.Osmanlı imparatorluğu döneminde de kitaba ve kütüphaneye önem verilirdi.o dönemden zamanımıza kadar gelen büyük kütüphaneler vardır.



Yurdumuzun belli başlı büyük kütüphaneleri şunlardır.İstanbul da Süleyman iye ve Beyazıt Devlet Kütüphaneleri .Ankara da Milli Kütüphane , Millet Meclisi Kütüphanesi ,Orta Doğu Üniversitesi Kütüphaneleridir. Bunlardan Milli Kütüphane ,15 Nisan 1946 tarihinde kuruldu.Açılışında içersinde iki kitap bulunuyorken günümüzde bu sayı 620.000 e ulaşmıştır.Ülkemizde kütüphanelerde yaklaşık 6.000.000 kitap olduğu tahmin edilmektedir.



         Kütüphanelerde kitapların korunması ,kitapların sınıflandırılması ve okuyucuya kitap verilmesi için uzman memurlar bulunur.Bu memurlara kütüphaneci denir.Kütüphanecilik özel bir eğitimi ve öğretimi gerektiren bir meslektir.Bu amaçla üniversitelerimizde kütüphanecilik bölümleri açılmıştır.Bu bölümlerde öğrenimlerini tamamlayanlar kütüphanelerde görev yaparlar.



         Çağımız bilgiye ulaşım çağıdır bilginin yoluda kütüphanelerden geçer . Okuduğumuz kitap sayısı bizi medeni ve uygar dünyaya bir adım daha yaklaştırırken cehaletten ve yokluktan o kadar da uzaklaştırır.Bu düşünce ile gerek gazete gerek kitap gerekse dergi ne olursa olsun mutlaka elimize geçen kaynakları okuyup değerlendirmeli ve topluma ülkemize ve insanlığa yaralı olacak bilgi ve becerilere sahip olmalıyız.



         Bulunduğumuz yerde mümkün olduğunca hem kütüphanelerden yararlanma yoluna gidelim hem kütüphaneleri tanıtalım hem de kütüphanelerin zenginleşmesi için gerekli bağış ve yardımı yapalım.Kütüphanelerimizi zenginleştirerek daha fazla kaynağa ve ilgiye ulaşmaya çalışalım.



KÜTÜPHANEDE UYULMASI GEREKEN KURALLAR

-Kütüphaneye ayakkabılar paspasa silinerek girilmelidir.
—Palto, pardösü, manto v. b. vestiyere bırakılmalıdır.
—Kimlik, ilgili memura istemeden teslim edilmelidir.
—Kütüphaneden alınacak kitabın nasıl aranacağı bilinmiyorsa ilgili memurlardan sorulmalıdır. Açıklamaları, dikkatle dinlemelidir.
—İstenen kitap için fiş doldurulmalıdır.
—Yerimize oturup kitabın gelmesi beklenmelidir.
—Okuma salonunda kimse rahatsız edilmemelidir.
—Kitap sayfaları sessiz çevrilmelidir.
—Kütüphane salonunda sessiz yürünmelidir.
—Kitapların kapağı, sayfaları çizilmemeli, yırtılmamalıdır.
—Kütüphanenin okuma salonunda hiçbir şekilde sigara içilmemeli­dir, sakız çiğnenmemelidir.
         KÜTÜPHANELER HAFTASI
        Kitaplar,insan düşünce ve sanatının ,bilgi ve deneyimlerin nesilden nesile aktarılmasını sağlayan en önemli kaynaklardır. kitaplıklar ise ,kitapları toplayıp saklayan,arandığında kolayca bulunabilmesini sağlayıp hizmet verilmesine imkân sunan kuruluşlardır.
        Herkesin her kitabı alması mümkün değildir.hele hele pahalı ve eski kitaplara ulaşmak daha da güçtür.Bunu mümkün kılmak için kütüphaneler kurulmuştur.
        Kitaptan yararlanmak isteyen ihtiyaç sahipleri aradıkları kitapları kütüphanelerde kolayca temin edebilirler.kütüphaneler verdikleri hizmet karşılığında hiçbir ücret almazlar.Bu bakımdan vatandaşlar için büyük bir kolaylıktır.Kütüphaneler aynı zamanda oturulup kitap okunacak çalışılacak sakin yerlerdir.
        İnsanımızın her zaman yararlanacağı halk okullarıdır.Kitapsız yaşamak kör,sağır ve dilsiz yaşamakla eş değerdir.toplumların bilimde,teknikte,fende,sosyal hayatta ilerlememizi sağlayan en büyük etkenlerdir.bu yüzden toplumların gelişmişlik düzeyi okumaları ile eşdeğerdir denilebilir.kitabın değerini bilmek ve faydalanma yoluna gitmek asli görevimiz olmalı.
        Mart ayının son pazartesi ile başlayan hafta kütüphaneler haftası olarak kabul edilmiştir.Hafta boyunca okullarda basın yayın organlarında kitap ve kütüphanelerin yararları anlatılmaya çalışılır.yeni kitaplar ve teknikler halka anlatılır.















OKUMAK İÇİN



Okumak, hayatı anlamak,
Her şeyi bilmek, zevk almak,
Bu tatla heyecanlanmak,
Titretir küçük kalbimizi.
        Çok şeyler borçluyuz,
        Bu coşkuyu tatmak için
        Sanki yarıştayız.
        Azimliyiz, hırslıyız.
Ana, baba, öğretmen,
Hepimiz el ele, kalp kalbe,
Başarımız için topluca
Uğraş veriyoruz, hayat boyunca.



                         Ülkü ALGIN












OKUYALIM KARDEŞİM   



Okumak geleceğin            
Yolunu aydınlatır.             
Okumak insanlara             
Tüm dünyayı tanıtır.           



Bizlere okumaktan             
Daha yararlı ne var?            
Bilgili olmak için              
Okuyalım çocuklar,
           
                   Vefa ÇAĞAN












KİTAP SEVGİSİ
Cildi güzel şu kitap,
Bana neler anlatır.
Severim tarih, hesap
Bilgi taşır her satır
Çeşit çeşit isimli,
Kimi geniş kimi dar.
Haritalı resimli,
Türlü türlü sesi var.
Kitabımı okurum,
Kirletmem bir yerini,
Hem oynar hem okurum;
Bilirim değerini.
            H:Turhan DAĞLIOĞLU












  






KİTAP SEVGİSİ
        Benim ufak bir odam var,
        Dinleniyor orda başım.
        içindeki şu kitaplar,
        En sevgili arkadaşım.
        Beni ,bana veren odur,
        Gerçek yolum ondan başlar;
        Bin bir çiçek veren odur,
        Onunla dost,büyük başlar.
        Kitap ruhun kaynağıdır,
        Bu kaynaktan iç arkadaş;
        Kitap ilmin uğrağıdır,
        Ektiğini biç arkadaş
        Uzun sözün kısası bu,
        Öğütlerim değil kuru,
        Boş değirmen kitapsız ev,
        Kitabı sev,kitabı sev!...
                    R.Necdet EVRİMER









KİTAPLARIM
Uygarlığın yoludur,
Bilgilerle doludur,
Sayfaları hep aktır,
Kitap bize bayraktır.
Okulumun süsüdür,
Bilgimin türküsüdür,
Yücelmenin yolunda,
İnsanın ülküsüdür.
Taşırım ben başımda,
Toprağımda taşımda,
Bir arkadaş o bana,
Okurum her yaşımda.
Kıymetini bilene,
Hazinedir evrene,
Mutluluk kucak açar,
Ona gönül verene.
                Melih ÖZER













ÇOCUK KİTAPLARI HAFTASI
Çocuk kitap haftası,
Sefa geldi, hoş geldi!
alnındadır yaftası,
Sanmayız boş geldi.



Çeşit Çeşit kitaplar,
Türlü türlü dergiler...
Radyolarda kitaplar,
Okullarda sergiler!..



Yurt ileri gidecek,
Bu ne güzel kitaplar!
Bizi adam edecek...
Kitap, kitap, kitaplar!



Unutmayın şu sözü:
Yağmursuz nisan olmaz...
Her şeyin odur özü,
Kitapsız insan olmaz.
 Hikâye, roman, masal,
Hepsi burda, sergide.
Ümitler açmış dal dal;
Gönüller tek sevgide!..



Ne Hint'teyiz, ne Çin'de,
Türk marşını çalalım!
Bu haftanın içinde,
Bol bol kitap alalım!
                    Cemal Oğuz ÖCAL





23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI



23 NİSAN ULUSAL EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI

Her yıl kutlamakta olduğumuz 23 Bayramı T.B.M.M. açılış tarihi olan 23 Nisan 1920 nin yıl dönümüdür.Bizler bu günü büyük bir heyecan ve mutlulukla tüm Türk ve dünya çocukları adına kutluyoruz.Hepimize kutlu olsun.

 Bu günün en büyük önemi bu tarihe kadar krallık ya da padişahlıkla yönetilen ülkemiz yönetim yetkisinin millet adına TBMM ne verilmesidir. Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasının ardından halkı yoksul vatanı emperyalist güçler tarafından işgal edilmiş her türlü umudunu kaybetmiş bir milletin yeniden canlanarak ayağa kalkması bağımsızlığını kazanması ve ardından da Ankara’da TBMM ni açmasıdır.

Mustafa Kemal Atatürk Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak için İstanbul’dan Samsun'a , Samsun'dan Amasya'ya, oradan Erzurum'a ve Sivas’a gitti. Sivas ve Erzurum'da kongreler toplandı. Mustafa Kemal egemenliğin ulusta olduğuna inanıyordu. Bu inançla «Ulusu yine ulusun gücü kurtaracaktır. Tek bir egemenlik vardır, o da ulusun egemenliğidir» diyordu. Yurdun dört bir yanından seçilip gelen temsilciler - milletvekilleri - Ankara'da 23 Nisan 1920 günü toplandılar.
İlk Büyük Millet Meclisi'nin toplandığı yapı Ankara'da Ulus Alan'ından istasyona giden caddenin başındadır. Bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olan bu yapı tek katlıdır. O yıllar ülkemiz yokluk yoksulluk içindeydi. Milletvekillerinin oturduğu sıralar bir okuldan getirildi. Meclis gaz lambası ile aydınlanıyor, soba ile ısınıyordu. Top seslerinin Ankara'da duyul­duğu zamanlarda bile meclis düzenli toplandı.
Ulusal Kurtuluş Savaşımızla ilgili bütün kararlar bu mecliste alındı. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde ulusumuz dünyaya Ulusal Kurtuluş Savaşı dersi verdi. Ezilen uluslara kurtuluş yolunu açtı. Bağımsızlık savaşının öncüsü olan kurtuluş savaşımız yeryüzünün öteki uluslarına örnek oldu.
23 Nisan 1920 ilk Büyük Millet Meclis’imizin toplandığı gündür. 23 Nisan, ulusun yönetme yetkisini kullanmaya başladığı gündür. Bu gün Milli Egemenlik Bayram’ımızdır.
23 Nisan dünyada kutlanan ilk çocuk bayramıdır. Atatürk'ün Türk çocuklarına armağan ettiği bu bayram şenliklerine son yıllarda yabancı ulus­ların çocukları da katılmaya başlamış ve yıllar geç tikçe daha canlı daha büyük ve milletlerarası bir bayram şölenine dönüşmüştür. Atatürk çocuklara çok değer verir, gezilerinde okullara uğrar, ders dinler, sorular sorardı. «Bugünün küçükleri yarının büyükleridir.» diyen Atatürk, yönetimin bayram süresince öğrencilere bırakılması geleneğini başlattı. 23 Nisan'da yönetim birimleri seçimle gelen kurullar bir süre çocuklara bırakılır. Bu güzel gelenek her yıl yinelenir. Her 23 Nisan'da yurdumuz bir bayram alanı olur. Çocuklar törenlerde konuş­malar yaparlar, şiirler okurlar. Gece fener alayları düzenlenir.
23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı egemenliğin ulusta olduğu düşüncesinin kabul edildiği gündür. Çocuk bayramımızdır. Yarının büyükle­ri olan siz çocukların bayramıdır.Hepinize kutlu olsun
           
           










DÜNYA ÇOCUK BAYRAMI

Kiminin saçı siyah,
Kiminin saçı sarı...
Ankara’da buluştu,
Dünyanın çocukları.
       Her Yirmi Üç Nisan’da
       Tekrarlanır bu olay.
       Buluşma nedenini,
       Açıklamak çok kolay.
Bu kocaman dünyada
Ülke sayısı çoktur.
Oysaki hiç birinin
Çocuk Bayramı yoktur.
       Dünyanın çocukları
       Yurdumuza koşuyor,
       Her Yirmi Üç Nisan’da
       Cıvıldaşıp coşuyor.
Türkiye konuklarla,
Kalpler sevgiyle dolsun.
Dünya Çocuk Bayramı
Herkese mutlu olsun!

                Altan ÖZYÜREK











23  NİSAN
Egemenlik bizimdir.
Düğün şenlik bizimdir.
Bu esenlik bizimdir.
Geldi 23 Nisan

Coşalım,sevinelim
Süslenip giyinelim
Coşkuyla övünelim
 Geldi 23 Nisan

Bayrakları alalım.
Alanlara dolalım.
Hepimiz bir olalım.
Geldi 23 Nisan.
           HADİ  BESLEYİCİ













 
23 NİSAN
Gelince nisan
Sevinir insanEn büyük bayram
Yirmi üç nisan
 Çiçekler açar,
Leylekler uçar,
Bütün çocuklar,
Bayrakla geçer.
 23Nisan
Tarihlere şan....
Türk çocukları,
Gülen, konuşan.
 Bu toprakları,
Bu bayrakları,
Atatürk bize,
Etti armağan.
 Gelince nisan,
Sevinir insan...
En büyük bayram,
23 Nisan
                Tarık Orhan


23 NİSAN
Sevinçliyiz hepimiz,
Taştı bugün neşemiz,
Eğleniriz,güleriz,
Geldi 23 Nisan!

Süsleriz biz her yanı,
Geldi çocuk bayramı,
Atatürk armağanı,
Yaşa 23 Nisan
            Hakkı Ercan









TURİZM HAFTASI (15–22 Nisan)



TURİZM HAFTASI
(15–22 Nisan)

                İnsanlar,yaşadıkları çevrede olmayan güzellikleri ,özellikleri görmek ve tanımak istiyor.Bu amaçla ,diğer bölgelere ve başka ülkelere gidiyorlar.
            Gezmek,görmek,eğlenmek,dinlenmek,öğrenmek,alışveriş yapmak amacıyla yapılan bu gezilere Turizm denir.Bu tür amaçlarla gezenlere ise  turist diyoruz.
            Turizm,bir ülkenin ekonomik yaşamını canlılık kazandırmaktadır.dış turizm ise ,o ülkeye döviz kazandırıyor.Bacasız sanayi de denilen turizmden bazı ülkeler Fransa,İspanya,İtalya gibi çok yüksek miktarda döviz geliri ve geniş istihdam alanı sağlamaktadırlar.Özellikle son yıllarda yurdumuz turizminden de büyük gelişmeler görüyoruz.Turizmin gelişmesi için gerekli olan yollar ,büyük oteller,eğlence yerleri,yapıyoruz.turizm okullarında becerikli ,güler yüzlü personel yetiştiriyoruz.yurdumuzun doğal güzellikleri ve diğer turistik değerlerimizi ,diğer ülkelerin insanlarına tanıtmaya çalışıyoruz.

            Yurdumuza gelen turistler bizim konuklarımızdır.Onlara Türk konukseverliğini göstermeliyiz.her konuda yardımcı olmalıyız.Otel motel lokanta gibi yerleri temiz ve düzenli tutmalıyız.Denizlerimizi,akarsularımızı ,göllerimizi,kaplıcalarımızı,kıyılarımızı temiz tutmalıyız.

            Yurdumuza gelip de  memnun ayrılan turistler ülkemizi kendi ülkelerinde tanıtacaklar ve daha çok turistin gelmesini sağlayacaklardır.Daha çok turist ise daha çok döviz kazanmamızı sağlayacaktır.

                   Yurdumuz, turizm zenginlikleri bakımından dünyanın sayılı ülkelerinden biridir. Bir ülkede turizmin gelişmesi için bazı koşulların gerçekleşmesi zorunludur. Yolların güzel olması, ulaşım araçlarının gelişmiş olması, konaklama yerlerinin bol, rahat ve temiz olması gereklidir. Turist yatacağı yerin temiz olmasını ister.
Ülkemize turist gelmesini istiyorsak, onlara karşı güler yüzlü, iyilikse­ver, temiz, hoşgörülü olmalıyız. Turistler konuklarımız sayılır. Konuklarımızı rahat ettirmek için her çabayı göstermeliyiz.









TÜRKİYE
Vurulmuşum toprağına taşına,
Yerde gezen,gökte uçan kuşuna,
Baharına ,yazına,kara kışına
Vurulmuşum.
Eli kalem,eli kazma,eli kürek tutan,
Yüzü toprak kokan.
Sınırlarında omuz omuza yatan
İnsanlarına....
Benim yürekli kardeşlerim
Hep senin dostlarındır;
Benim çiğdem kokulu memleketim.

Ekin biçtim tarlalarında demet demet,
Kaval çaldım,koyun güttüm yaylalarında.
Tuza bandım ekmeğimi,
Kolunu yastık yaptım düzünde,bayırında.
Kesemde bereket,gönlümde servetim,
Dizimde kuvveti torbamda katık;
Damarlarımda dolaşan memleketim.


Gözlerin ne güzel deniz mavisi,
Ormanlar urban olmuş yeşil,yeşil;
Uzanır kolların nehirler boyu,
Sıcak kucağında saadetin.

Benim çiğdem kokulu memleketim,
Nice türküler yakıldı senin için;
Destanlar yakıldı,bayrak ,bayrak,
Davullar vuruldu,dize geldi zeybeklerin,
Kapında nöbet tuttu yıllar yılı,
Gençliğim,heyecanım,gayretim.
Gözümde nur,içimde sevgi,
Elimde saz,Dilimde türkü memleketim.

Türkiye,doğduğum,
Türkiye,doyduğum;
Türkiye,konduğum yurt!
Sevgim, inancım, özlemim!
Beşiğimi salladın,sendedir mezarım,
Sen,gönlümde yatan memleketim!
                    Adil TURAN


ŞEHİTLER HAFTASI (14 Nisan)



ŞEHİTLER HAFTASI
(14 Nisan)

İnandığı idealler ,kutsal değerler ve vatanı uğruna düşmanla gözünü kırpmadan göğüs göğüse çarpışırken yaralanıp ölenlere şehit denir. Vatanımızın bağımsızlığı ve kurtuluşu için cephelerde düşmanla çarpışarak binlerce vatan evladı şehit düşmüş ve bizler onların şahadeti sayesinde bugün vatanımızda hür ve bağımsız olarak dilediğimiz gibi yaşam hakkını kazanmış bulunuyoruz.

Çevremizdeki ülkelere ve insanların yaşamlarına baktığımız vakit özgürlük ve bağımsızlığın ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlamaktayız. Ama en önemlisi bağımsızlığın nasıl zorluk ve fedakârlıklarla kazanıldığını daha iyi anlamaktayız.

Milletin namusunun düşman çizmeleri altına gitmemesi,ezanların hür ve gönlünce minarelerde okunması bayrağın İstiklal Marşı ile gür bir sesle göndere çekilmesi kendi inanç ve ideallerimizin istediğimiz gibi yaşatılması hepsi bu vatan uğruna şehit olanların sayesindedir.

İşte bu idealler uğruna hayatını feda eden insanların en azından yılda bir kez olsun hatırlanması ve bağımsızlığın hiçte kolay kazanılmadığının öğrenilmesi bu yurdun her karış toprağının şehit kanıyla yoğrulduğunun bilinmesi amacıyla 14 Nisan günü şehitler günü olarak anılması amaçlanmıştır.

Türk gençliği olarak bizlere bu günleri sağlayan ve bu uğurda hayatını feda eden şehitlerimizi rahmet ve saygıyla anıyoruz ve onlara kendi hayatlarını feda ettikleri değerler uğrunda gerektiği her urumda bizlerinde hayatımızı seve seve feda edeceğimiz konusunda söz veriyoruz.



















BAYRAK
Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl  süsü;
Kız kardeşimin gelinliği,şehidimin son örtüsü,
Işık ışık dalga dalga bayrağım;
Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın,
Mezarını bakacağım.
Seni selamlamadan uçan kuşun,
Yuvasını bozacağım.

Dağlardan çöllere düşürdüğün gün,
Gölgende bana da yer ver.
Sabah olmasın ,günler doğmasın ne çıkar?
Yurda ayyıldızının ışığı yeter.

Savaş bizi karlı dağlara düşürdüğü gün,
Kızıllığında ısındık.
Dağlardan çöllere düşürdüğü gün,
Gölgene sığındık.

Ey şimdi süzgün ,rüzgârlarda dalgalı,
Barışın güvercini,savaşın kartalı.
Yüksek yerde açan çiçeğim,
Senin altında doğdum senin altında öleceğim.

Tarihim,şerefim,şiirim,her şeyim,
Yeryüzünde yer beğen,
Nereye dikilmek istersen,
Söyle seni oraya dikeyim.

                Arif NİHAT ASYA







BEN ŞEHİDİM

Yüreğim karlı dağlara benzer.
Anamın gözyaşlarında ağaran "tan"ım.
Bakışlarımda yıldızlar oynaşır.
Ben şehidim.
Toprağa düşen canım.

Avuçlarımda gün kırıntıları.
Mavi semalarda doğanım.batanım.
Babamın öğüdü çınlar kulaklarımda.
Ben şehidim.
Şah damarlarında atanım.

Onurumdan ödün veremem asla.
Sınır boylarında nöbet tutarım.
Kartallar gibi inerim. Düşman üstüne.
Ben şehidim.
Al şafaklarda tüfek çatanım...

Yeşil vadilerde solarken akşamlar.
Kor alevler ortasında tütenim.
Boynu bükük kalmasın çocukların
Ben şehidim.
Bir vurulup ,bin yetenim.

Hüzünle renklerden sıyırın geceleri,
Milletimin bağrında yatanım.
Zafer türküleriyle coşarken gaziler.
Ben şehidim.
Ay yıldızlı asil rengidir kanım.

Şehadet rütbesi şereftir bana.
Tarihlere,şanlı destanlar katanım.
Ölümsüzlük andını namus bilirim.
Ben şehidim.
Türk genciyim.Anadoluyum.vatanım.
                          DR. NEDİM UÇAR













BAYRAK
Atalarım gökten yere
İndirmişler Ay yıldızı.
Bir buluta sarmışlar ki,
Rengi şafaktan kırmızı.

Onun ateş kırmızısı,
Ne gelincik,ne de gülden.
Türk oğlunun öz kanıdır,
Ona bu al rengi veren.

Ay yıldızı gökyüzünün,
Ayla yıldızından yüksek.
Türk'ün alı  yazısıdır,
Türk'tür onu yükseltecek.

Vazifemdir bayrağımı,
Üstün tutmak her bayraktan.
Can veririm,kan dökerim,
Vaz geçemem ben bu haktan.
            H.Ali Yücel

HAVA ŞEHİTLERİNE
Dün nasıl vücudumuz,
Uçuyorsa göklere.
Bu gün de ruhlarımız,
Yaşıyor aynı yerde.
        Toroslar'ı ilk aşan
        göklerden sizlerdiniz.
        Ülkü peşinde koşan,
        Kahraman erlerdiniz.
Rahatça uyuyunuz.
sizleri unutmadık.
Sesimizi duyunuz.
Sizleri unutmadık.
        Göklerde tunç kanatlar,
        Yurda kanat geriyor.
        Ay yıldızlı bayrağım.
        Bulutları deliyor.
                          Ali   Sağtürk



DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ (27 Mart)



DÜNYA TİYATROLAR GÜNÜ
(27 Mart)
Dünya Tiyatrolar günü 

         Bütün dünyada olduğu gibi yurdumuzda da 27 Mart günü “Dünya tiyatrolar günü” olarak törenlerle kutlanıyor.
Dünya Tiyatrolar Günü, A. M. Julien'in girişimiyle 1954 yılında Paris'te, deneysel çalışmalarını sergileyecek yabancı topluluklara açık bir festival olarak doğdu. İlerleyen yıllarda ilgi arttı ve yabancı toplulukların da katıldığı bir festival haline gelerek 27 Mart'ın Dünya Tiyatrolar Günü olarak kutlanmasına karar verildi. Bugün tüm dünyada tiyatronun ulusal ve uluslararası sorunları çeşitli konferanslar ve açık oturumlarda anlatılacak. Ödenekli ve ödeneksiz tiyatrolardan bir bölümü kapılarını seyirciler için ücretsiz ya da çok düşük ücretle açıyor. 
         İnsanlık için bir eğlenceden daha çok bir eğitim ve uygarlık göstergesi olan tiyatronun önemini anlamak yaşamak hepimizin medeni görevidir.
         Günümüzün insanına tiyatronun önemini anlatmak ve onlarda bu yönde bilinç sağlamak için gerek tiyatrolarda gerekse okullarımızda her yıl 27 Mart günü “Dünya tiyatrolar Günü” olarak kutlanmaktadır .
         Ülkemizde tiyatro ile ilgili ilk ulusal bildiriyi, yaşamını Türk tiyatrosuna içtenlikle adamış olan Muhsin Ertuğrul yazdı.


Dünyada ilk tiyatro olayının nerede, nasıl başladığı kesinlikle bilinmiyor, Araştırmacılar; tiyatronun ilkel insanların av dönüşü vurdukları avın çevresinde sevinç ve heyecan sesleri çıkararak dans etmelerinden doğduğunu anlatırlar. 

         Daha sonraları topluluk halinde yaşamaya başlayan insanlar yılın belirli günlerinde, belirli bir yerde toplanmaya başladılar. Bu toplantıda içlerinden bir kişi yüksekçe bir yere çıkarak güldürücü öyküler anlatır, taklitler yapar, şarkılar söylerdi. Bu tür oyunlar zamanla şenlikler geleneğini oluşturdu. Bir süre sonra tiyatroda kişiler ikiye, üçe çıktı. Daha canlı, daha ilgi çekici konular bulundu. Böylece oyunlar, sanat niteliğine kavuştu. Tiyatro da meslek haline geldi.
Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Konusu bakımından harekete, konuşmaya, bazen de müziğe yer verilir. Bu nedenle tiyatro güzel sanatların en ilgi çekici kollarından biridir. Tiyatroda oynayanla izleyen arasında yakın, sıcak bir iletişim vardır. İlk çağlarda oyunun yazılı metni yoktu. Yeteneklerine güvenen oyuncular ortaya çıkıp bir çeşit tuluat yaparlardı. Tuluat; oyuncuların o anda düzenledikleri hareketleri, tasarladıkları sözleri söylemeleridir. Tuluat, sahnesiz ve metinsiz bir tiyatro oyunudur.
Yazılı tiyatro yapıtları çok sonra ortaya çıktı. Bir süre tiyatro sözsüz oynandı. Oyuncular olayları, el, kol, gövde, bacak ya da yüz hareketleriyle anlatırlardı. Bu sözsüz tiyatroya pandomima denir.
Bizde tiyatro olgusu; çok eskilere dayanan orta oyunu ile onun gölge oyunu biçiminden başlar. Gölge oyunu arkadan ışıklandırılan beyaz bir perde üzerine belli tipteki kuklaların hareket ettirilmesi ve konuşturulması ile yansıyan Karagöz oyunlarıdır.
Bugün köylerimizde, çok eski geleneklerden kalma bir alışkanlıkla tiyatroya çok benzeyen eğlenceler düzenlenmektedir. Buna oyun çıkarma denir.
Tiyatro yaşamın bir parçasıdır. Yaşamı sergiler. Yaşama sevincini yaratır. Geçmişi, günümüzü, geleceği anlamamıza yardımcı olur. Tiyatro; Sorunlarımıza ışık tutar. Tiyatro, insanlar arasında halkın içinden doğmuş bir sanattır. Tiyatro hep iyiden, güzelden hoştan yana olmuştur.
 Tiyatro insanları eğitir. Eğitirken düşündürür. Tiyatro insanlara beraber gülmek, beraber ağlamak, beraber düşünmek gibi insanca duygular aşılar.


DÜNYA TİTAYROLAR GÜNÜ
2 milyon yıllık bir geçmişi olduğu söylenen insanoğlu, Arz yuvarlağı üstünden gelip geçerken, değişik düzeylerde ve değişik koşullanmalar içinde yasadığı "hayat”ı ; hem anlamaya , hem de anlatmaya çalıştı durdu.
Bu tür uğraşların binlerce yıldan bu yana en tepeye çekilmiş bayrağıdır tiyatro...
Neden en tepeye çekilmiş bayrağıdır?
Hem insani, hem de onun hayat ortamını, sahne üstünde ve ramp ışıkları altında, beyinsel bir mimarlıkla kendi isteğine göre yeniden yapılandırdığı için...
Sahnede yaşanan hayat, Doğa’nın yahut Tanrı’nın yarattığı hayat yanında; salt bir görüntüden ibaret de olsa, bizzat insan’ın yarattığı hayattır. Tiyatroda insan iradesine uygun olarak gülünür, dövüşülür, konuşulur ve ölünür...
Bu açıdan bakıldığında Doğa yahut Tanrı, insan’ı yaratmıştır; insan da Tiyatro'yu...Hem de binlerce yıldan bu yana...Sanki insan’ın kendisi de, kendisini yaratanın bir parçasıymış gibi...
Kaldı ki insan’ın yarattığı tiyatro, bazen tiyatro dışındaki hayattan çok daha çarpıcı olarak yansıtır öz gerçeği...
Üst düzey bir yönetici, bir siyasetçi, bir kodaman makamında otururken, kürsüde nutuk söylerken ne ölçüde gerçek kendisidir? Asık suratı, çatılmış kasları, kasıntı durusuyla hiç mi poz kesmez? Hiç mi rol yapmaz?
Oysa ayni kişilerin tiyatroya yansımış simgeleri, birden öz gerçekleriyle çıkabilirler karsımıza. Örneğin evlerinde karılarına yaltaklanırlarken, hatta onlardan dayak yerken yahut bazı pervers ilişkiler içinde...
Tiyatro, izleyicilerin düşsel katkılarıyla bütünleşecek soyut alegoriler üstünde de yoğunlaşabilir; çıplak hayatta rastlanmayacak değişik fanteziler üstünde de... Geçmiş zamanı da izleyebiliriz tiyatroda, gelecek zamanı da. Tiyatro'da volkanik kahkahalar da vardır, hüzün de, heyecan da, merak da...
Bunların hepsi sinemada da var, diye düşünülebilir.
Oysa tiyatro çok ayrıdır sinemadan.
Tiyatro, gerekli gereksiz dış görüntülerle senaryoları payanda lama kolaycılığına geçit tanımaz. Sinemanın cesaret edemeyeceği iki kişilik, hatta tek kişilik oyunlar da "unutulmaz" i yakalayabilir tiyatroda.
Ayrıca kurgusundaki özellikler nedeniyle sinemaya aktarılamayacak yığınla tiyatro oyunu vardır. Tiyatro başka bir sanat dalında canlandırılamayacak, kendine özgü bir üsluba ve niteliğe sahiptir...
Çağdaş uygarlık dediğimiz, insanlığın günümüzdeki gelişmişlik düzeyinden, tüm geçmişiyle tiyatro sanatını çıkardığınız zaman geriye ne kalır bilir misiniz?
İnsanlık dünyasından tüm aynaları çıkardığınız zaman geriye ne kalırsa o...
Onun için de Dünya Tiyatro Günü, Tiyatro'nun 6 milyar nüfuslu Dünya'ya insandaki tılsımlı yaratıcılığı bir kez daha anımsattığı bir gün... Belki de evrensel nitelikteki günlerin en kıvançlısı...
Çetin Altan          
27 / MART/ 1998   








TİYATRO

Tiyatro gününde yazarlarımızdan Haldun Taner'in yayınladığı ulusal bildiri.
 
Her gece saat dokuz'da dünyanın dört bir bucağında binlerce perde açılıyor. Her gece saat dokuz'da milyonlarca insan ışıklandırılmış bir sahneden kendi dünyasının, kendi sorunlarının yoğunlaştırılmış bir kesitini ilgi ile izliyor. Oyalanıyor; eğleniyor, heyecanlanıyor, düşünüyor, bilinçleniyor.

Her günkü sürgit yaşamının akışı içinde tam fark edemediği, ya da edip de unuttuğu bazı ana sorunları yeni bir gözlükle görmeye başlıyor.

Tiyatrolar insanlara «Koşun, bana gelin, size ilginç bir şeyler göstere­ceğim» derler. «Gelin, beni izleyin memnun kalacaksınız» derler.

Bu alışkanlık yüzyıllardır sürüp gidiyor.

Çünkü; tiyatroda etli canlı oyunculardan, etli canlı seyircilere ve sonra yine o etli canlı seyircilerden etli canlı oyunculara geçen karşılıklı bir elekt­rik alışverişi vardır ki, bu aynı çatı altında aynı anda birbirini tamamlama ve karşılıklı etkileme olayı tiyatroya benzersiz bir toplumsal yaşantı niteliği kazandırır.

İnsanoğlu doğa karşısındaki korkularından başlayarak yüzyıllar boyunca acılarını, sevinçlerini, ihtiraslarını, düşüncelerini, düşlerini, özlemlerini, taşlamalarını, dünya görüşlerini, savaşımlarını, her şeyini somutlaştırıp dile getirmiştir.

Tiyatronun bunca yüzyıllardır varoluşu boşuna değildir, tiyatro, insan mayasının kopmaz bir öğesi, insandan ayrı düşünülemez bir gereksinmesidir. Doğada işlevini bitiren her şeyin varlığını sürdürebildiği görülmemiştir. Tiyatro sürüyorsa, sürecekse her devirde bir işlevi olduğundandır.

«Tiyatro, iki kalas bir hevestir» sözü boşuna söylenmemiş... Tiyatronun mitolojik piri sayılan Dionisos'tan gelme bir coşkusu vardır. Bu coşku olmadan tiyatro çekici olamaz.

Her gece saat dokuz'da dünyanın dört bucağında tiyatrocular ne oynar­larsa oynasınlar sahneden salona bu coşkuyu, bu gençliği, bu gücü, bu sağlıklı havayı estirirler.

Her gece saat dokuz'da on binlerce perde dünya durdukça açılsın, dursun.

Tiyatro olmasa, insanoğlu çok eksik, çok güdük kalırdı.

Haldun Taner

ORMAN HAFTASI (21–26 Mart)






Orman; hayvanların barındı­ğı, çeşitli bitkilerin bulunduğu sık ağaç topluluklarıdır. Ormanda büyük ağaçlar, ağaççıklar, mantar­lar, otlar, yüzlerce, binlerce bitki bir arada bulunur. Çam, sedir, köknar, ladin, ardıç, meşe, dişbudak, kayın, gürgen belli başlı orman ağaçlarıdır. Ağaçlar ya kendiliğinden yetişir, ya da insanların ormana diktiği fidan­lardan oluşur. Ormanın küçüğüne, ağaçların seyrek olduğu yerlere koru denir.
 Geçmiş dönemlerde dünyamızın büyük bir kısmı ormanlarla kaplı olmasına rağmen bilinçsiz tüketim ve kullanım hem ormanları azaltmış hemde dünyamızın büyük bir bölümünü çöle döndürmüştür.
İnsanlar her zaman ağaca ve ağaçtan yapılan çeşitli araç ve gereçlere gereksinme duymuşlardır. Ormanlar, ağaçlar, toprağın nemli kalmasını sağlar. Toprak kaymasını (erozyonu) önler, selleri durdurur. Ormanlar yöre­nin iklimini etkiler, yağmur yağmasını sağlar. Çok sıcakları, şiddetli soğuk­ları önler. Ormanlar aynı zamanda av hayvanlarının barınağıdır.
Ormanlar bir ülkenin doğal güzellik ve zenginlik kaynağıdır. Öte yandan kullandığımız araç ve gereçlerin çoğu ağaçlardan yapılır. Evimiz, önümüzdeki masa, oturduğumuz sandalye, elimizdeki kalem, defterimiz, yaktığımız odun hep ağaç ürünleridir. Ayrıca ağaçlar endüstrinin birçok kollarında, boya sanayinde ve ilaç yapımında kullanılır.
Bize bu kadar yarar sağlayan, ülke ekonomisinde önemli yeri olan ormanları korumalıyız. Ağaç dikip, yeni ormanlar yetiştirilmesine yardımcı olmalıyız. Ormanlara en büyük zarar insanlardan gelir, insanlar orman işletmelerinden izin almadan, çıra yapmak, reçine çıkarmak için ağaçları yara­larlar. Tarla açmak, yerleşim yeri kurmak, hayvanlara otlak yeri açmak için ormanları yok ederler.
Ateşin söndürülmeden bırakılması sigaranın söndürülmeden atılması, koskoca bir orman alanının yanıp kül olmasına neden olur. Yanan ormanın yerine yenisinin yetiştirilmesine bir insanın ömrü yetmez.
Zararlı böcekler, kemirici hayvanlar, özellikle keçiler, ağacın yeni süren dal ve yapraklarını yiyerek ormanlara zarar verirler. Ormanlara zarar vermek, ceza yasalarımıza göre suçtur. Orman suçları bağışlanmaz suçlardandır.
Ülkemizde ormanların korunması, ağaçlandırma işleri için Tarım ve Orman Bakanlığı kuruldu. Her ilde valiler başkanlığında orman yetiştirilmesi için bir kurul vardır. Bu kurul yörede ormanların korunması ve yeni ormanlar yetiştirilmesi için kararlar alır ve uygular. Her yıl Mart ayı içinde bir haftayı Orman Haftası olarak duyurur. Haftanın bir günü Ağaç Bayramı olarak kutlanır. Uygun alanlar ağaçlandırılır. Yeni ormanların yetiştirilmesi için çalışmalar yapılır.
Ormanların korunması, çevremizin ağaçlandırılması hem yurdumuzun, hem de dünyamızın önemli bir sorunudur. Bu nedenle 27 Mart. Dünya Orman Günü olarak her yıl kutlanmaktadır.
Bizler eğitim gören insanlar olarak orman ve ağaçlara zarar verebilecek her türlü olumsuz davranıştan uzak duralım. Ormanları ve ağaçları koruyalım elimizden geldiğince ağaç dikmeye ve yeni orman sahaları oluşturmaya gayret edelim.
         Ormanların korunması, çevremizin ağaçlandırılması hem yurdumuzun hem de dünyamızın önemli bir sorunudur. Bu nedenle 27 Mart Dünya Orman günü olarak her yıl kutlanmaktadır.

















ORMAN
Orman yurdun temelidir,
Nesillerin evvelidir,
Her sanatın ilk elidir,
Ormandaki varlığa bak



Orman memleketin süsü,
Hem ufağı hem irisi,
Her dalında bir kuş sesi,
Ormandaki varlığa bak.



Çiçekler açar renk renk,
Dağları süsler gülerek,
Selleri önler emerek
Ormandaki varlığa bak.



Bizi besler,kaşık olur.
Kapı,süve,eşik olur.
Tabut olur beşik olur,
Ormandaki varlığa bak.
Gemi olur suda yüzer,
Uçak olur,gökte gezer,
Kalem,kâğıt neler yazar,
Ormandaki varlığa bak.
            Âşık Veysel ŞATIROĞLU



ORMANI YAKMA
Ormandan bir dal keser,
Yüz bin kibrit yaparsın.
Attığın tek kibritle,
Bir ormanı yakarsın.

Oysa bir orman için,
Sanma bir ömür yeter.
Yaktığın tek kibritle,
Orman bir anda biter.

Eğer yakarsan bir gün,
Yurdun hazinesini,
İnleyen ağaçların,
Hep duyarsın sesini.

Kuşlar yuvasız kalır,
Yurdun havasız kalır.
Çıplaklaşır dağların,
Yurdun ormansız kalır.

        N.Köksal İlarslan





















ORMAN
Sen İnsansın,O ağaçtır;
Suya,ışığa,sevgiye
Bir insan kadar muhtaçtır.
Ağaçların şehri orman.

Onu ne yak,ne sök,ne kır.
Bir dal kopardığın zaman.
Gizli bir sesle hıçkırır....
Her orman yurdu bir ordu,
Ormanı iyi koru.

            Hüseyin Kalaba






  YURDUMUN ORMANLARI
Yemyeşil hayat taşır,
Yurdumun ormanları,
Ufuklara ulaşır,
Yurdumun ormanları.

Yaş kesmek zulüm size,
Hak değil ölüm size,
Varmıyor elim size,
Yurdumun ormanları.

Sizi kesen kalır aç,
Ölümde bile muhtaç,
Kefenden önce ağaç,
Yurdumun ormanları.
















ORMAN SEVGİSİ
Köylü kardeş ,kutsal ödevimizdir,
Kesmek niyetiyle bakma ormana.
Ormanı korumak görevimizdir,
Baltayı bileyip çıkma ormana.

Orman yurdumuzun serveti varı,
Tertemiz havası yağmuru karı,
Taze ışkınlar yiyen davarı,
Çoban kardeş ,aman sokma ormana.

Orman ile bu tabiat süslenir,
Dallarına kuşlar konar seslenir,
Çiçeğinde arılar beslenir,
Tarla açıp tahıl ekme ormana.

Ağacı kesilen dağlar çöl olur,
Yağar yağmur,dere açar sel olur,
Bir kibritle etraf yanar kül olur,
Üşürsen de ateş yakma ormana.

Dünyaya geldiğin zaman beşiğin
Evin barkın,kapın, eşiğin,
Boğazına yemek veren kaşığın,
Hacı'm,tabutu da ekle ormana

                A.H.Karakılıç


















15 Ağustos 2013 Perşembe

TÜRK DÜNYASI VE TOPLULUKLARI HAFTASI (21 Mart nevruz gününü içine alan hafta)







TÜRK DÜNYASI VE TOPLULUKLARI HAFTASI
(21 Mart nevruz gününü içine alan hafta)
Yurdumuzda ve Orta Asya'da Nevruz Kutlamaları Orta Asya'da yaşayan Türkler, Anadolu Türkleri ve İranlıların yılbaşı olarak kabul ettikleri güne, Farsça Nev (yeni), Ruz (gün) kelimelerinin birleşmesinden oluşan ve yeni gün anlamına gelen Nevruz adı verilir. Nevruz, gece ve gündüzün eşit olduğu Milâdi 22 Mart, Rumi 9 Mart gününe rastlamakta olup, Nevruz-i Sultani, Sultan Nevruz, Sultan Navrız, Mart Dokuzu gibi adlarla da anılmaktadır.
Nevruz İranlılara mal edinmekte ise de, " Oniki Hayvanlı Türk Takviminde" görüldüğü üzere, Türklerde de çok eskiden beri bilinmekte ve törenlerle kutlanmaktadır.
Türklerde Nevruz'la ilgili başlıca rivayet, bugünün bir kurtuluş günü olarak kabul edilmesidir. Yani Ergenekon'dan çıkıştır. İşte bu nedenle Türklerde Nevruz, yeni bir yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve günümüze kadar bayramlarla kutlana gelmiştir.
Orta Asya'daki Türk topluluklarından Azeri, Kazak, Kırgız, Türkmen, Özbek, Tatar, Uygur Türkleri, Anadolu Türkleri ve Balkan Türkleri Nevruz geleneğini (silinecek canlı Tatar, Uygur Türkleri, Anadolu Türkleri ve Balkan Türkleri Nevruz geleneğine) canlı olarak günümüze kadar yaşatmışlardır



Türkler tarafından  çok eski tarihlerden itibaren kutlanan ve genelde Yeni Gün olarak adlandırılan Nevruz, Osmanlılarda da bahar bayramı ve yeni yılın başlangıcı olarak kutlanmıştır. Zira 21 Mart gece ile gündüzün eşit olduğu ve bundan sonra gündüzün uzayacağı gün dönümüdür. Bu anda bahar başlar ve 92 gün 20 saat, 4 dakika ve 27 saniye sürer ve yaza ulaşır. Dünyanın en doğru takvimlerinden olan ve Sultan Melik şah zamanında hazırlanmasından dolayı, unun lâkabı Celâlüddevle'den dolayı Celâli Takvimi denilen takvimin başlangıç günü de Greenwich zamanına göre 21 Mart (15 Mart 1079) olarak alınmıştır (hicrî 9 Ramazan 471 Cuma). Bu tarih Osmanlılarda "Nevruz-ı Sultanî" veya sadece "Nevruz" olarak adlandırılmış ve kanunnamelerde: "... resmin nısfı nevruz-ı sultanî'de ve nısf-ı aharı son güz ayının evvelinde alına" hükmüyle verginin ilk taksidinin alındığı zaman olmuştur. Bu şekil Osmanlı devletinin hemen bütün sancak kanunnamelerinde görülür. Bu kanunnamelerde Nevruz, "mevsim-i evvel bahar nevruz" şeklinde belirtilmiştir. Bugün Anadolu'nun bazı yörelerinde Nevruz-ı Sultanî Mart 9'u olarak bilinir.

         Osmanlılar tarafından Nevruz-ı mübarek olarak da adlandırılan Nevruz, sayılı günlerden biri olarak kutlanmış, güneşin Koç (=Hamel) burcuna girdiği ilkbahar ılınımı anına Nevruz denilmiştir.
         Osmanlı Divan edebiyatı şairleri, Ramazan bayramı, bahar ve kış mevsimlerinde olduğu gibi Nevruz'da da caize almak için büyüklere kaside sunmuşlardır. Bu türden kaside ve gazellere "Nevruziyye" denmektedir. Nevruziyye'ye örnek olmak üzere Nef'î'nin gazelinden bir beyt sunmak istiyorum:
"Erişdi bahar oldu yine hemdem-i nevruz
Şad etse nola dilleri câm-ı Cem-i nevruz"
Yine birçok örnekten biri olarak Râmi Paşa'nın oğlu Refet Bey'in, Damat İbrahim Paşa'ya yazdığı Nevruz redifli kasidesinden de birkaç dörtlük arz ediyorum:
"Hayat-ı taze verüp dehre makdem-i nevruz
Hoşâ irişti meşâmm-ı deme dem-i nevruz
Dağıttı leşkeri sermâyı sahn-ı gülşenden
Kurunca bârgâhın şâh-ı ekrem-i nevruz
Açıldı bahtı yine siyah-ı dilin
Olup karîn-i atâya-yı hürrem-i nevruz
Harîm-i bağ o kadar cilverîz-i şevk olmuş
Ki görse bâğ-ı Behişt ola mahrem-i nevruz"
XVI. yüzyılın Alevî-Bektaşî şâirlerinden Pîr Sultan Abdal da Nevruziyye sinde şöyle diyor:
"Sultan Nevruz günü canlar uyanır
Hal ehli olanlar nura boyanır
Muhib olan bu gün ceme dolanır
Himmeti erince Nevruz Sultan'ın
Âşık olan canlar bu gün gelürler
Sultan Nevruz günü birlik olurlar
Hallâk-ı cihandan ziya olurlar
Himmeti erince Nevruz Sultan'ın"
         İran mitolojisine göre Tanrı dünyayı, insanı ve güneşi bu günde yaratmıştır. İran’ın efsanevi padişahı Kiyumers tahta oturarak bugünü bayram ilan etmiştir. İran’da ihtişamın sembolü olan Cemşid de aynı gün tahta oturmuştur. Ayrıca Hz. Âdem’in 7. torunu olan Cem 21 Mart günü Azerbaycan’a gelmiş ve bugünü bayram ilan etmiştir.
         Nevruz günü ziyaretler esnasında çeşitli yemeklerden oluşan sofralar hazırlanır, oyunlar oynanır, eğlenceler düzenlenir, boyalı yumurtalar yenir ve büyük ateşler yakılır.
         Her toplumun kendine özgü nedenlerle kutladığı Nevruz, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Özbekistan, Tataristan, Uygur Bölgesi, Anadolu ve Balkanlarda geleneksel kutlamalarla canlılığını günümüzde de sürdürmektedir.



HOŞ GELDİN BAHAR



Baharın gelişi yani Nevruz.Tüm insanların kutlayabileceği şenlikler düzenleyebileceği bir mevsimdir ve 21 Mart günü kutlanır.



Bu kutlama sevinçle coşkuyla karşılanır.Bahar en güzelidir.Mevsimlerin kışlı yazı baharı bir arada yaşarız.Bu mevsimde çiçeklerin olması ağaçların çiçek vermesi bu mevsimin güzelliklerindendir.Yemyeşil bir alanın bizi çepeçevre sarması gibi budur bahar,tüm güzelliklerin yaşandığı mevsim.Ve hayat kelebekler için yeniden başlar.En fazla üç dört hafta yaşamasına rağmen çevreye apayrı güzellikler katar.Bir insanın 70 sene yaşaması gibidir.Kelebeklerinde 3–4 hafta 70 sene yaşaması gibi.



Sadece kelebekler için değil ,insan içinde bir yeni başlangıç ,dönüm noktası hayatın güzelliklerini görüp örnekler alması ,hayatına anlam katması yeni şeyler öğrenmesi içinde güzel bir dönem.



Yılın kalbi yılın en güzel mevsimidir bahar.hayatın yaşama değer olduğunu hayattan ders alınması gerektiğini hatırlatır bizlere.
        
Uzun gecelerinde baharın ,uzun uzun hayaller kuran düşüncelere dalar.İster istemez güzellikler düşünür.Güzel kokusuyla baştan çıkarır.İnsanı maziye götürür.Bazende geleceğe göz önünde canlandırır.Geleceğini bunun ne kadar doğru olduğunu tespit etmek için yalnız başına birkaç dakika düşünmek yeterli olur.



Bir bağ için budanma zamanıdır.Yeni yeni ekilir tahıllar.Burçaklar boy boy olur.Yeşerir o güzel mevsimde , güzelliğine güzellik katar.Ayrıca bu güzelliklerin mutluluğun yanı sıra bahar yorgunluğu çöker üstüne insanın.Her şeyin bir sonu olduğu gibi elbette baharın da bir sonu vardır.Nedense bu güzel şey çabuk biter.Yâda öyle algılar insan.



Eğer ki hayat bir denge üzerine kurulmuşsa ve bu çark her zaman dönüyorsa , elbette biter bahar ve gelir ardından yaz.Bir yaşam düzenidir bu,olması gerekir.Mevsimler değişmeli yoksa hayat yaşanmaz.Her şeyin bir sonu varsa hayatında bir sonu vardır.






                                               Saliha Doğan
                                               6/D 889









NEVRUZ BAYRAMI






BAHARIN GELİŞİ



Nevruz sözcüğü Farsça Nev (Yeni) ,Ruz (Gün)sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelmiş olup yeni gün anlamına gelmektedir.Anadolu’da Nevruz’i Sultan,Sultan Nevruz,Mart Dokuzu gibi adlar verilen Nevruz,farklı yörelerde değişik biçimlerde kutlanır.
Ayrıca tarımsal uğraşın yoğun olduğu yörelerde bir tür bolluk ve bereket töreni olma özelliğide taşımaktadır.



Doğayı koruma ve yaşatmayı kutsal bir vazife olarak gören Türk’ün düşünce ve yaşam felsefesinde ‘baharın gelişi’ olarak da vasıflandırılan bahar bayramı bizler için büyük bir önem ve olay taşımakta olup bir olayda ‘kıştan bahara geçiş anlamına da gelmektedir.
Toprağın önce yağmur sularıyla sulanarak ardından da karın beyaz örtüsü altında kısa bir ölüm uykusuna yatıp ilkyaz ile yeniden doğmasının ardından kışın solgunluğunu, cansızlığını ve hatta iç karartıcılığını üzerimizden atar böylece baharın güneşli ve renk cümbüşü ile doğup tabiatın büyük bir sevinçle kutlar ve heyecanla kucak açarız.
Ayrıca ortaya çıkan rengârenk tablo kıştan bahara geçişi çok güzel tasvir eder.Bir yandan her tarafı kaplayan soluk mat ve daha çok beyazın hakim olduğu renkler diğer yanda yeşilin değişik tonları arasında boy veren bir rengin seyredebiliriz.



Hatta sadece bu dönemine ait değil Osmanlı İmparatorluğu zamanında da Nevruz gününe özel bir önem verilmiştir.Padişahlara Nevruz günleri “Nevruziye” adı verilen kasideler sunulurdu.Bu kasidelerde ağaçların yeşermesi çiçeklerin açması havanın ısınması gibi konulara yer verilirdi.



Görülüyor ki ;yılardan beri süregelen Nevruz’un bir bahar bayramı olmasından öte bir yaşam sevinci ve hata yeniden doğuş anlamına gelen doğayı ve beklide bizleri bir ölüm uykusundan uyandırmaktadır.



Bahar bayramı kutlanmasıyla yeni doğuşlara ,yeni uyarışlara “merhaba” der.Büyük bir sevinç ve heyecanla karşılarız.






                                               Kübranur Yılmaz
                                               7/E 2366
NEVRUZ



Açtı güller Sümbüller,
         Öttü artık bülbüller,
         Yeşerdi bahçeler,
         Uzaktan var gelenler



21 Mart’ı kutluyoruz,
Coşkuyla sevinçle,
Hoş geldin kutlu Nevruz,
Hep beraber el ele.



Bahar gelince ,
Koşar güzel at,
İçer ab-ı hayat
Renk verir,
Güzel mazlum rahat



Haydi, dünya haydi!
Bayrama
Sevinçle kutlamaya
Haydi, dünya haydi!
Bayrama
Coşkuyla kutlamaya



         Esma Altındiş
         6/B 1730 









HOŞ GELDİN NEVRUZ






Her yede bir neşe,bir sevin havası
İşte 21 Mart’ın en güzel hatırası
Nevruzla birlikte geldi kardeşlik
Kurumuş güller gibi soldu düşmanlık



İşte yeni bir ilkbahar daha başlıyor
Her yer çiçekle yeşillikle örtülüyor
Evlerde sokaklarda Okullarda şenlik başlıyor.
Yeni bir hayat,yeni bir sayfa açılıyor artık nevruzla birlikte



Gitti bembeyaz hayat geldi yemyeşil hayat
Mevsim artık ilkbahar
İşte her yeri geziyor diyar diyar
Herkes artık hoş gelsin nevruz,nevruz hoş geldin diyor



Tabi kışa ne kabahat
Ama nevruzla hayat ne rahat
Mutluluk her yerde kol kanat
Artık her yerde yemyeşil hayat



         Kübra Akıncı



                   69/F





DÜNYA FELSEFE GÜNÜ

DÜNYA FELSEFE GÜNÜ (20 Kasım) Türkiye Felsefe Kurumu tarafından getirilen öneri sonucu UNESCO tarafından kabul edilen Dünya felsefe gü...