Bu Blogda Ara

Sayfalar

30 Temmuz 2013 Salı

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi



BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

Evrensel Tüketici Hakları Beyannamesi
I-HEDEFLER
Madde 1 : Bütün ülkelerdeki, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki tüketicilerin menfaatlerini ve ihtiyaçlarını göz önüne alarak tüketicilerin çoğu zaman ekonomik şartlar, eğitim seviyeleri ve pazarlık gücü yönünden dengesizliklerle karşılaştıklarının idrakinde olarak ve adil, tarafsız ve idame ettirilebilecek ekonomik ve sosyal bir gelişmeyi teşvik etmenin önemi kadar, tüketicilerin zararlı olmayan ürünlere erişme haklarına sahip olması gerektiği düşüncesi ile tüketicinin korunmasına ilişkin temel esaslar aşağıdaki şu hedefleri ihtiva eder:
a) Ülkelere, halklarına, tüketici olarak yeterli korumayı sağlamak ve idame ettirmek yönünde yardımcı olmak.
b) Tüketicilerin ihtiyaçlarına ve isteklerine cevap verecek üretim ve dağıtım şekillerini kolaylaştırmak,
c) Malların üretimi ve dağıtımı ve tüketicilere hizmet vermekle iştigal edenler için yüksek ahlaki davranış seviyesini teşvik etmek,
d) Tüketicileri olumsuz yönde etkileyen ulusal ve uluslararası düzeyde faaliyette bulunan bütün teşebbüslerin iş yolsuzluklarına mani olmak için ülkelere yardımcı olmak,
e) Bağımsız tüketici gruplarının gelişmesini kolaylaştırmak,
f) Tüketiciyi koruma alanında uluslararası işbirliğini kolaylaştırmak,
g) Tüketiciye daha düşük fiyatlarla daha çok seçenek temin edecek pazar şartlarının gelişmesini teşvik etmek.

II- GENEL İLKELER
Madde 2 : Hükümetler, aşağıda belirtilen ilkeleri göz önünde tutarak güçlü bir tüketiciyi koruma politikası geliştirip, kuvvetlendirmeli veya idame ettirmelidir. Bunu yaparken her hükümet, tüketicilerin korunması ve sosyal şartları ile halkının ihtiyaçları doğrultusunda ve önerilen tedbirlerin bedelini ve yararlarını idrak etmiş olarak kendi önceliklerini tayin etmelidirler.
Madde 3 : Tüketicilerin karşılanması istenilen yasal ihtiyaçları şunlardır:
a) Tüketicilerin kendi sağlık ve güvenliklerine karşı tehlikelerden korunması,
b) Tüketicilerin ekonomik menfaatlerinin geliştirilmesi ve korunması,
c) Tüketicilere, kendi ferdi istek ve ihtiyaçlarına göre bilinçli seçim imkânı sağlamak için yeterli bilgilere erişim sağlanması,
d) Tüketici eğitimi,
e) Etkili bir hata telafi merciinin tüketicilere temini,
f) Tüketici ve diğer ilgili grup ve kuruluşların oluşturulması özgürlüğü ve bu gibi kuruluşların kendilerini etkileyen karar verme işlemlerinde kendi görüşlerini ortaya koyma fırsatı,
Madde 4 : Hükümetler, tüketiciyi koruma politikalarını geliştirmek, uygulamak, kontrol etmek için yeterli bir altyapı temin etmeli ve idame ettirmelidir. Tüketiciyi koruma tedbirlerinin, nüfusun tüm bölümlerinin, bilhassa kırsal nüfusun menfaatleri için uygulanmasını sağlamak amacıyla özel çaba harcanmalıdır.
Madde 5 : Bütün teşebbüsler, sınırları içinde iş yaptıkları ülkelerin ilgili kanun ve kurallarına uymalıdırlar. Ayrıca söz konusu ülkenin yetkili kişilerince kabul edilmiş bulunan uluslararası koruma standartlarının uygun hükümlerine itaat etmelidirler.
Madde 6 : Tüketiciyi koruma politikası geliştirilirken araştırma yapan üniversiteler ile özel ve kamu teşebbüslerinin olumlu rolünün potansiyeli göz önünde bulundurulmalıdır.

III- ESASLAR
Madde 7 : aşağıdaki esaslar hem mahalli olarak üretilen mal ve hizmetlere, hem de ithal edilenlere uygulanmalıdır.
Madde 8 : Tüketiciyi korumak için herhangi bir usul veya kural tatbik edilirken bunların uluslararası ticarete engel teşkil etmemesine ve uluslararası ticaret taahhütleri ile uyumlu olmalarını temin etmek için gerekli özen gösterilmelidir.

(Bu esaslardan ülkemiz için öncelikli olanlar aşağıdadır.)


A- FİZİKİ GÜVENLİK:
Madde 10 : İmalatçıların ürettiği malların öngörülen veya tahmini normal kullanım süreleri boyunca güvenli olmalarını sağlamak için uygun politikalar temin edilmelidir. Malları pazara getirmekle yükümlü olanlar, bilhassa müteahhitler, ihraç ve ithal edenler, perakendeciler ve benzerleri (Bunlar bundan böyle dağıtımcılar olarak anılacaktır) bu malların uygunsuz muamele veya depolama sonucunda güvenli olmayan bir hale gelmiş olmamasına ve bu mallar kendi gözetimleri altında iken uygunsuz muamele veya depolama sebebiyle güvenli olmayan bir hale gelmemelerini sağlamalıdırlar. Tüketiciler malların usulüne uygun kullanımı hususunda uyarılmalı ve öngörülen veya tahmini kullanım süresince içerebilecekleri tehlikeler bildirilmelidir. Önemli güvenlik bilgileri mümkün olan her yerde tüketiciye uluslararası anlaşılabilen semboller vasıtasıyla aktarılmalıdır.

Madde 11 : İmalatçıların veya dağıtımcıların ürünlerinin pazara çıkartılmasından sonra, daha önce fark edilmeyen tehlikelerin farkına varıldığında, ilgili yetkilileri ve gerekirse halkı, vakit geçirmeden haberdar etmeleri uygun politikalarla temin edilmelidir. Hükümetler de, tüketicilerin bu gibi tehlikeler hakkında uygun şekilde haberdar edilmelerini temin için yollar araştırmalıdır.

Madde 12 : Hükümetler gerektiğinde bir ürünün ciddi bir şekilde hatalı olduğu veya usulünce kullanıldığı takdirde dahi külliyetli ve şiddetli bir tehlike arz ettiği tespit edilirse, imalatçıların veya dağıtımcıların o malı geri almasını ve değiştirmesini veya tadil etmesini veya yerine başka bir ürün vermesini ve bunları makul bir zaman içinde yapması kabil değilse, tüketicinin yeterli şekilde tazminini sağlayacak politikaları benimsetmelidirler.

B- TÜKETİCİLERİN EKONOMİK KARLARININ İYİLEŞTİRİLMESİ VE KORUNMASI
Madde 14 : Hükümetler, mal ve hizmetlerin temini ile ilgili imalatçılar, dağıtımcılar ve diğerlerinin yürürlükteki kanunlara ve zorunlu standartlara uymalarını sağlamak suretiyle tüketicilerin ekonomik çıkarlarına aykırı olan icraatları önleme gayretlerini artırmalıdırlar.

Madde 15 :
Tüketici kuruluşları, gıdaların katkı maddeleri ile saflıklarının bozulması, pazarlama sırasında yanlış veya yanıltıcı beyanlarda bulunulması gibi hileli uygulamaları izlemeleri için teşvik edilmelidir.

Madde 16 : Hükümetler, malların makul dayanıklılık, kullanışlılık ve güvenirlilik ve kullanım maksatlarına uygunluk gereklerinin yerine getirildiğini gözetmeleri mecburiyetini açıklayan politikaları geliştirmeli veya idame ettirmelidirler. Benzer politikalar hizmetlerin temini için de uygulanmalıdır.

Madde 17 : Hükümetler, tüketicilere en çok ürün ve hizmet seçeneğinin en düşük fiyatlarla temini için adil ve etkin bir rekabeti teşvik etmelidirler.

Madde 18 : Hükümetler, gereken hallerde imalatçıların veya perakendecilerin güvenilir ve satış sonrası hizmeti ve yedek parçaları yeterli bir şekilde temin etmelerini sağlamalıdırlar.

Madde 19 : Tüketiciler, tek taraflı standart sözleşmeler ve sözleşmeler içinde temel hakların bulunmaması gibi sözleşme yolsuzluklarına ve satıcıların vicdana aykırı kredi şartları uygulamalarına karşı korunmalıdırlar.

Madde 20 : Satış yükseltici pazarlama ve satış faaliyetleri tüketicilere adil muamele edilmesi prensibi ile yönlendirilmeli ve hukuki gereksinimlere uyulmalıdır. Bu tüketicilerin bilinçli ve de verilen bilgilerin doğru olması gereklerini sağlayacak tedbirleri içerir.

Madde 21 : Hükümetler tüketici mallarının her yönü hakkında doğru bilgilerin serbest akışına tüm ilgililerin iştiraklerini teşvik etmelidirler.

Madde 22 : Hükümetler, kendi milli bünyeleri içinde ve tüketici kuruluşlarıyla işbirliği yaparak, tüketicilerin yeterli korunması için pazarlama ve diğer iş faaliyetlerinde kuralların belirlenmesini ve uygulanmasını teşvik etmelidir.

Madde 23 : Hükümetler muntazaman ölçüler ve ayarlarla ilgili kanunları gözden geçirmeli ve bu kanunların infaz mekanizmasının yeterliliğini değerlendirmelidir.


C- TÜKETİCİ MALLARI VE HİZMETLERİNİN
GÜVENLİK VE KALİTESİ İÇİN STANDARTLAR
Madde 26 : Hükümetler temel tüketim malları ile hizmetlerin güvenlik, kalite ve performanslarını testlere tabi tutarak sınayabilecek ve belgeleyecek tesislerin mevcudiyetini teşvik ve temin etmelidirler.
E- TÜKETİCİLERE TANZİM İMKÂNI SAĞLAMA
TEDBİRLERİ
Madde 28 : Hükümetler tüketicilerin veya uygun olduğu takdirde ilgili kuruluşların süratli, adil, ucuz ve ulaşılabilir resmi veya gayri resmi usullerle tazmin edilebilmeleri imkânını sağlayacak hukuki veya idari tedbirleri tesis ve idame ettirmelidir. Bu gibi usuller özellikle düşük gelirli tüketicilerin ihtiyaçlarını göz önüne almalıdır.
Madde 29 : Hükümetler geçici uyuşmazlıklarının, adil, süratli ve gayri resmi yoldan çözebilecek teşebbüsleri teşvik etmeli ve tüketicilere danışmanlık hizmetleri ve gayri resmi şikâyet usulleri hakkında yardımcı olacak gönüllü mekanizmaları tesis etmelidir.

Madde 30 : Mevcut tazmin şekilleri ve diğer uyuşmazlık çözme usulleri hakkındaki bilgiler tüketiciye sunulmalıdır.

F- EĞİTİM VE BİLGİ PROGRAMLARI
Madde 31 : Hükümetler ilgili halkın kültürel geleneklerini de göz önüne alarak, genel tüketici eğilim ve bilinçlendirme programlarının geliştirilmesini sağlamalı veya teşvik etmelidir. Bu gibi programların amacı halkın kendi hak ve sorumluluklarının idrakinde olarak mal ve hizmetleri bilinçli bir şekilde seçebilmesi
 ve bu şekilde ayırım yapabilen tüketici olmalarına imkân sağlanmaktadır. Bu programların geliştirilmesinde gerek kırsal, gerekse kent kesimindeki düşük gelirli ve okuma yazma bilmeyen mağdur tüketicilere özel önem verilmelidir.

Madde 32 : Tüketici eğitimi, müsait olduğunda öğrenim sisteminin temel müfredatının tercihen mevcut konuların bölünmez bir parçası haline getirilmelidir.

Madde 33 : Tüketici eğitim ve bilinçlendirme programları aşağıda belirtilen önemli yönleri de kapsamalıdır:
a) Sağlık, beslenme, gıda kökenli hastalıkların ve gıdalara gereksiz katkı maddelerinin konulmasının önlenmesi,
b) Ürün tehlikeleri,
c) Ürünlerin etiketlenmesi,
d) İlgili kanunlar, tazmin sağlanması ve tüketiciyi korumak için teşkilatlar ve kuruluşlar,
e) Ölçüler ve ayarlar, fiyatlar, kalite, kredi şartları ve temel ihtiyaçların mevcudiyeti hakkında bilgiler,
f) Gerekirse kirlilik ve çevre.

Madde 34 : Hükümetler tüketici kuruluşlar ve basın dâhil diğer ilgili grupları eğitim ve bilinçlendirme programlarını özellikle kırsal kesim ve kentteki düşük gelirli tüketicilerin menfaatine önem vererek ele almaları için teşvik etmelidir.

Madde 35 : İş kesimi müsait olduğunda, gerçeğe uygun ve geçerli tüketici eğitim ve bilinçlendirme programları yapmalı veya bunlara iştirak etmelidir.

Madde 36 : Kırsal kesim tüketicilerini ve okuma yazma bilmeyen tüketicileri dikkate alarak, hükümetler müsait olduğunda, toplu basın ve yayında tüketici bilgi programlarının geliştirilmesini sağlamalı veya teşvik etmelidir.

Madde 37: Hükümetler tüketici bilinçlendirme ve öğrenim programlarının yürütülmesini sağlayabilmek için eğitimcilere, toplu iletişim uzmanlarına ve tüketici danışmanlarına uygun eğitim programları düzenlemeli ve bunları teşvik etmelidirler

21 Temmuz 2013 Pazar

İSTİKLÂL MARŞI'NIN KABULÜ VE MEHMET AKİF ERSOY'U ANMA GÜNÜ (12 Mart)










İSTİKLÂL MARŞI'NIN KABULÜ VE MEHMET AKİF ERSOY'U ANMA GÜNÜ (12 Mart)



İstiklâl Marşı Niçin Yazıldı?
istiklal marşı ve kabulü İSTİKLAL MARŞI Kurtuluş Savaşı'nın başladığı yıllarda, cephedeki askerlerimizi coşturacak, onların morallerini yükseltip ulusal duygularını güçlendirecek bir ulusal marşın hazırlanması düşüncesi, Genelkurmay Başkanı Albay İsmet (İnönü) Bey tarafından ortaya atıldı. Bunun üzerine Millî Eğitim Bakanlığı ödüllü bir yarışma açtı ve durumu tüm yurda duyurdu. Yarışmaya 724 şiir katıldı. Değerlendirme komisyonu şiirlerin tamamını inceledikten sonra altı tane şiir, ulusal marş olmaya uygun görülüp ayrıldı, ötekiler elendi. Ancak yapılan değerlendirmede bu altı şiirin de ulusal marş olma niteliği taşımadığı sonucuna varıldı. Zamanın Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver, ulusal marşı Mehmet Akif Ersoy'un yazmasını istiyordu. Oysa Mehmet Akif, uçunda para ödülü olduğu için yarışmaya katılmamıştı. Ulusal marş niteliği taşıyan bir şiirin bulunamaması üzerine dostları devreye sokularak Mehmet Akif ikna edilmeye çalışıldı. Sonunda para ödülünün kaldırıldığı konusunda güvence verilince Mehmet Akif, marşı yazmayı kabul etti.Daha önce ayrılan altı şiirle Mehmet Akif'in yazdığı şiir arasında yapılan değerlendirmede Akif'in şiiri birinci oldu.

"Genel Kurmay Başkanlığının" isteği üzerine, Millî Eğitim Bakanlığı 7 Kasım 1920'de gazetelere verdiği bir ilanla "İstiklâl Marşı için müsabaka açıldığını, güfte ve beste için 500'er lira mükâfat konulduğunu bildirdi"

Yarışmaya katılan şiirler memleketin dört bir yanından gelmeye başlamış, beş yüzü aşmıştı.



H. Basri ÇANTAY şöyle devam ediyor:

Bu marşın M. Akif tarafından yazılmasını kendisine söylediğim zaman O:

– Ben ne yarışmaya girerim, ne de ödül alırım,cevabını vermişti.

Ricalarımı tekrar ettikçe:

– Bırak yazsınlar. Bu yaştan sonra yarışa mı çıkacağım. Ayıp değil mi ? diyordu.

Bir gün Meclis'te H.Suphi Tanrı över (Maarif Bakanı), beni gördü. Dedi ki:

– Şimdiye kadar yarışmaya 500' den fazla şiir geldi(M. Akif'in yazdığı dâhil toplam 725). Gelen şiirlerin hiç birisini beğenmedim; İstiklâl Marşı'nı yazması için, Üstadı ikna edemez misin? diye sordu.

– Akif Bey müsabaka şeklini ve ikramiyeyi kabul etmiyor. Eğer buna bir çare ve şekil bulursanız yazdırmaya çalışırım. Düşündü:

– Dur, dedi; ben kendisine bir tezkire yazayım. Arzusuna tabi olacağımızı bildireyim. Fakat bunu kendisine siz veriniz…

Üzerine giydiği elbiseyi bile bir dostundan emanet alıp törene katılmasına karşılık M.Akif Ersoy yarışma için verilen hiçbir mükâfatı kabul etmeyip o asil ve saygı değer üstün ahlak ve vatan aşkını ortaya koyarken aynı zamanda tekrarı istendiğinde hasta yatağından fırlayıp :
—Allah bir daha bu millete İstiklal Marşı yazmayı nasip etmesin diyecek kadar millet ve vatan sevgisiyle dolu büyük Şairi saygıyla anıyor ve bütün hatırasını ebediyen saklayacağımıza and içiyoruz.       
Şiirin bestelenmesi için açılan ikinci yarışmaya 24 besteci katıldı. 1924 yılında Ankara’da toplanan seçici kurul, Ali Rıfat Çağatay’ın bestesini kabul etti. Bu beste 1930 yılına kadar çalındıysa da 1930 da değiştirilerek Cumhurbaşkanlığı orkestrası şefi Osman Zeki Üngör’ün 1922 de hazırladığı bugünkü beste yürürlüğe kondu. Marşın armonileşmesini Edgar Manas, bando düzenlemesini İhsan Servet Künçer yaptı.



      MEHMET AKİF ERSOY
        İstiklal Marşı şairi İstanbul (Fatih 1873–1936) Babası fatih Müderrislerinden İpekli Hoca diye tanınan Mehmet Tahir Efendi'ydi.Oğlunu iyi bir dini eğitimle yetiştirdi. Arapça,Farsça,Fransızca öğrendi.Babasının ölümü üzerine Halkalıdaki Baytar yüksek okuluna yatılı olarak yazıldı ve birincilikle bitirdi.Ertesi yıl şiir yayımına başladı.Ziraat Nezareti Umur-i Baytarriye Müdiriyeti'nde görevliyken denetim sorumluluğuyla değişik geziler yaptı.1898 de Serveti Fünun dergisinde bir dizi yazısı çıktıysa da 1900 sonrasında herkes gibi o da yayın hayatından uzaklaştı.İkinci Meşrutiyetten sonra İtihat ve terakki cemiyetine girdi. İÜ (Darülfünun)  da edebiyat müderrisliğine atandı.Sırat-ı müstakim (1908),sekizinci ciltten sonraki adıyla Sebilü'r Reşat (1912) dergilerinin başyazarlığını yaptı.İslam birliğini amaçlayan düşüncelerini nazımla da dile getirdi.Şiirlerinde dile getirdiği inancı Süleymaniye Kürsüsünde (1912),Hakkın Sesleri (1913),camii vaazlarında da yaymayı amaç edindi.Bir geziyle Mısır ve Medine yi gördü.Yeni oluşan Ulusçuluk akımına ümmetçilik fikirleri ile karşı çıktı.Kitabında İslam ülkelerinin geri kalmaktan ve  tembellikten kurtulması gibi dileklerini dile getirdi.
        Almanya'nın davetlisi olarak yaptığı Avrupa gezisi iki uzak dünyanın karşılaştırması açısından önemlidir.Bu düşüncelerini kitabında şiirlerle açıkladı.Yenilgimizle biten savaş sonucunda Yunan işgaline karşı direnen Ayvalık cephesinin coşkusuyla Balıkesir ve yöresinde vaazlar verdi.1920 Mayısında Burdur Mebusu olarak Birinci Millet Meclisine katıldı.Vaazları bastırılıp yayıldı.Ödül almama şartıyla yazmayı kabul ettiği İstiklal Marşı (2 Mart 1921) Meclis'in 25 Mart 1921 tarihli toplantısında Milli Marş kabul edildi.İslam Birliği ülküsüne uzak düşen ulusçu eylemler karşısında kırgınlıklar duydu.Zaman zaman gittiği Mısır'ı Abbas Halim Paşa'nın konuğu olmayı kabul etti.Önceleri sözleşmeyle kabul  ettiği Kur'an çevrisini bitirmedi.Kahire'de öğretim görevleri aldı ailesini de yanına getirdi.Sebilü'r-Reşat’ta aralıklarla tefrika ettiği (1919–1923) uzun şiiri Asım'ı bastırdı.Yurt özlemi yalnızlık,kırılmış umutlar,ulaşılmamış ülküler Mehmet Akif'i o kadar yormuş bezdirmiş olmalı ki 1926–1930 arasında yalnız üç kıta yazdığı söylenir.Ömrünün son aşamasında son eser kalıntılarını bir araya getirdi.Gölgeler(1933) tüm eserleri damadı Ömer Rıza Doğrul tarafından kitap haline getirildi.(Safahat 1943) Karaciğer hastalığı çare arayışlar ve yurda dönüşün ardından ancak bir kaç ay yaşayabildi.Mezarı Edirnekapı şehitliğindedir.
        Akif fikri yönden İslamcıdır.Hakka ve hukuka bağlıdır.Şiirlerin konusunu toplum hayatından günlük hayattan seçerek İslamcı görüşü benimsetmeye çalıştı.Toplumun kurtuluşunu Batı'nın bilim ve tekniğinden arayan Tevfik Fikret’le çatıştı.Lirik ve Didaktik şiiriyle din ,ahlak ve vatan konularını işlemiştir.
        l.Dünya Savaşı'nda destanlar yaratan Balkan Bozgununa uğrayan nesilden çok daha güçlü bir nesildir.Tabii bu da İslam Dünyası'nın son ve sağlam dayanağı olan Türkiye Türklüğündür.Panislamizm’in yıkılmaz bir neferidir.Lirizmi enginlere açılır.Epizmi göklere çıkarır.milliliği en son ocağa kadar uzanır.
        Türk Aruzu'nun en büyük ustalarındandır.Tutucu çevresinin,dinsel dünya görüşünün,islami etkilerin ve İslam birliği'ne bağlanmış olmasının iz ve etkilerini sonuna kadar taşıdı."Türk Arap'sız yaşayamaz,kim ki yaşar der delidir/Arap'ın Türk ise hem sağ kolu hem sağ elidir." düşüncesinden ayrılmadı.Gerçekçi gözlemleriyle pek çok güncel olayı ustaca şiirine taşıdı.Kıta’ları dışında süreklilik düz kafiye kullanarak halk diliyle yazdı.Akif:eseri ve yaşamındaki vazgeçmez ülkücülük ,Türk İslam karakter özü,ömrünü bağladığı inancın ardından ısrarla yürümesi, mücadelelere zamanında katılması yüzünden (Milli Marş Şairi olması) ayrıcalıklı bir yer kazandı.Ulusunun sevgi ve saygısında yüceldi.




 










14 Temmuz 2013 Pazar

BİLİM VE TEKNOLOJİ HAFTASI (8–14 Mart)




BİLİM VE TEKNOLOJİ HAFTASI
(8–14 Mart)



TDK sözlüğünde bilim şöyle tanımlanıyor: Bilim “Evrenin ya da olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneysel yöntemlere ve gerçekliğe dayanarak yasalar çıkarmaya çalışan düzenli bilgi.”
         Dünyamız 18.yy ile birlikte sanayide büyük bir atılım yapmış ve bu atılımı gerçekleştirebilen ülkeler 19.ve 20.yüzyıllarda dünyayı yönetir duruma gelmişlerdir.21.yüzyılla beraber bilim ve teknoloji ön plana çıkmış artık nüfusu daha çok olan toprakları daha çok olan ülkeler değil bilim ve teknolojide ileri olan ülkeler dünyayı yönetmeye başlamışlardır.Bilim ve teknoloji her zaman önemliydi her zaman ülkelerin gelişmesinde belkide en önemli güç olmasına karşın çağımızda her zamankinden daha fazla ön plana çıktığını görüyoruz. Artık ülkeler birbirini casuslarla değil uzaydan uydularla takip etmekte aylar alan kara ve deniz yolculukları yerine hava yoluyla çok kısa süreli yolculuklar insanların bir yerden bir yere gitmesini sağlamaktadır.İyi tarım ürünü yetiştirmek için çok geniş tarım alanları yerine iyi bir bilimsel çalışma ile dünyanın en kaliteli ürünleri laboratuvarlarda yetiştirilebilmektedir.Yüzlerce insanın aylarca çalışarak gerçekleştirebildikleri işleri artık geliştirilen sanayi makineleri sayesinden bir makine birkaç günde gerçekleştire bilmekte hem yapılan işten doğacak can güvenliği sorunları ortadan kalkmakta hem çok daha ucuz maliyetlerle işlemler gerçekleştirebilmektedir. Artık insanoğlu uzayın derinliklerine doğru giderken bir yandan da hem yer kabuğunun derinliklerine hemde okyanusların altına doğru gitmekte ve yeraltı kaynaklarından daha fazla faydalanma yolların aramaktadır.Bilgisayar ve İnternet teknolojileri sayesinde artık bir merkezden dünyanın her yerindeki bilgilere ulaşabilmekte veritabanlarına yüklediği bilgilerle interneti bir ansiklopedi denizi gibi kullanabilmektedir.Dünyada artmakta olan insan nüfusu gelecekte ilkel teknolojiler yüzünden aç kalma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir aynı şekilde çevre kirliliği ve doğal su kaynaklarının hızla tükenmesi beklide insanların felaketini hazırlamaktadır.Bu ve benzeri birçok örnek bilimin ülkemizin bağımsızlığı ve insanlığın geleceği için ne kadar önemli olduğunu anlatmak için bizlere bir fikir veriyordur.



         Ülkemizin 21.yy.da varlığını bağımsızlığını ve güçlülüğünü gösterebilmesi ve başka milletler ve kültürler arasında var olabilmesi için bilim ve teknolojiye gereken önemi vermesinin yanında yeni yetişen nesilleri de bilim ve teknolojinin en son imkanları ile donatmalı ve onları bu gelişmelerden haberdar etmelidir.



Bilimsel bilgi üretme süreci hiçbir zaman durmaz. Krallar, imparatorlar ve hatta dinler yasaklamış olsalar bile, bilgi üretimi hiç durmamıştır; bundan sonra da durmayacaktır.



         İşte bu amaçla ülkemiz de her yıl 8–14 Mart tarihleri arasında bilim ve teknolojinin önemi anlatılmak üzere bilim ve teknoloji haftası olarak ilan edilmiş ve genç ihtiyar herkese bilimin önemi anlatılmaya çalışılmaktadır.





















TEKNOLOJİNİN UYGULAMALARI NELERDİR?



Çeşitli seviyelerdeki kullanışlı uygulamaları ve bu uygulamaların vaat ettiklerini incelerken, düşünce ve yorumlar da kötümserlikten sıyrılıp iyimserliğe doğru kayıyor.



1. Engler 1972'de eğitim teknolojilerinin durumunu şöyle anlatıyor: "şu anki öğretim yöntemlerimiz hakkında söylenebilecek en doğru söz eski teknoloji ürünü olduklarıdır. Kitap, tebeşir, öğretmen gibi temel öğretim araçları ve yöntemleri çok uzun zamandan beri kullanılmaktadır. Bugün öğretmenler daha iyi hazırlanmakta, kitaplar daha iyi tasarlanıp daha iyi yazılmakta ve renkli tebeşirler kullanılmaktadır; ama bu araçların işlevleri ve öğrenci için anlamları yüzyılı aşkın bir süredir hiç değişmeden kalmıştır. Ayrıca bu süre zarfında öğretimin nasıl uygulanacağına ilişkin her hangi bir temel değişiklik de yapılmamıştır. Öğretim hala, öğretmen merkezli, gruba yönelik ve ders kitabı tabanlı hazırlanmakta ve uygulanmaktadır. Bu yöntem 19.yy'da İngiltere ve Amerika'da başlayıp yayılan Lancastrian modelinin devamı niteliğindedir Bir buçuk yüzyıldır birçok değişikliğe uğramasına rağmen bu model endüstriyel üretim mantığının sonucu olan eğitimde seri üretimi geleneğine sıkı sıkıya bağlı durmaktadır.  (The Impact of an Industrial Society on the Role and Methods of Education adlı makaleden derlenmiştir) (Engler, 1972, s.61).



2. U.S. Agency for International Development'dan Clifford H. Block, İngiliz Hükümetinin gerçekleştirdiği çok büyük ölçekli uzaktan eğitim denemesini şu şekilde yorumluyor: "Televizyon, radyo ve posta gibi iletişim araçlarının etkin kullanımı, BBC'nin üretim yetenekleri, öğretim tasarımları için görevlendirilmiş eğitim teknolojisi grubunun mükemmel başarısı, ve normal bir üniversiteden farklı olmayan ders/konu içeriğiyle 65.000 öğrencisi olan İngiliz Açık Öğretim Üniversitesi (British Open University) İngiltere'nin en büyük üniversitesi ve dünyanın sayılı üniversitelerinden birisidir. Mezunlarının iyi yetişmiş ve entelektüel açıdan yeterli olması sebebiyle bu fakülteden derece almak İngiliz sosyo-kültürel hayatında önemli bir yere sahip olmak demektir" (Block, 1981, s.73).



3. Teknoloji ve değişimle ilgili olarak Block şöyle demektedir: "birkaç yıl içerisinde gerçek olacak bazı teknolojik gelişmelerle ilgili yorumlarda bulunmak gerçekten çekici bir işi bütün bir kütüphanenin bir disk içine sığabilmesi, internet ve uydu teknolojileri aracılığı ile evinizden dışarı çıkmak zorunda kalmaksızın tüm dünyadaki eğitim merkezlerine istediğiniz her an ulaşabilmek ve bunların dışında sayısallaştırılmış her türlü bilgiye sahip olma şansı bunlar hakkında konuşmak gerçekten çok çekici; fakat ben de, bu konuda çalışan diğer insanlar gibi, böylesine temelden değişimlerin ancak aşama aşama ve evrimsel bir süreç içerisinde gerçekleşeceğine inanıyorum. Eğitim kurumlarının, öğrenci, öğretmen ve yöneticileri, bu yeni öğrenme yöntemlerini bireysel, toplumsal ve ekonomik yönden hayatlarına adapte edebilmek için mutlaka zamana ihtiyaç duyacaklardır" (Block, 1981, s.72).



www.memocal.com sitesi olarak ülkemizin bilim ve teknoloji haftasını kutlar, bol bilimli günler dileriz.



BİLİM VE TEKNOLOJİ HAFTASI  - TEKNOLOJİ NEDİR?



Aşağıda teknolojinin ne olduğunu tam karşılamaya çalışan bazı tanımlar yer almaktadır; bazıları bu tanımlamaları özellikle eğitim açısından ele almaktadır.



1. Teknoloji, insanın bilimi kullanarak doğaya üstünlük kurmak için tasarladığı rasyonel bir disiplindir. (Simon, 1983, s.173)



2. Teknoloji somut ve deneysel anlamda temel olarak teknik yönden yeterli küçük bir grubun örgütlü bir hiyerarşi yardımıyla bütünün geri kalanı (insanlar, olaylar, makineler vb.) üzerinde denetimi sağlamasıdır. (McDermott, 1981, s.142)



3. Öğretim teknolojileri tarihi konusunda önemli bir isim olan Paul Saetller teknolojiyi şöyle tanımlamaktadır: "Teknoloji (Latince texere fiilinden türetilmiştir; örmek, oluşturmak (construct) anlamına gelir) birçoklarının düşündüğü gibi makine kullanmak değildir. Teknoloji, bilimin uygulamalı bir sanat dalı haline dönüşmesidir. Uygulamalı sanat terimi Fransız sosyolog Jackques Ellul tarafından kullanılmış ve kısaca technique olarak isimlendirilmiştir. O, teknolojiyi bir technique uyarınca yapılmış bir makine olarak görmüş ve bu techniquenin ancak küçük bir bölümünün makine tarafından ifade edilebildiğinden bahsetmiştir. Belirli bir teknik sayesinde sadece makinenin değil, bu makineye ait öğretimsel uygulamalarında gerçekleştirilebileceğinden söz etmiştir. Sonuç olarak davranış bilimi ile öğretim teknolojileri arasındaki ilişki, doğal bilimlerle mühendislik teknolojisi arasındaki ya da biyoloji ile sağlık teknolojisi arasındaki ilişkiyle benzer hatta aynıdır". (Saettler, 1968, ss. 5–6)



4. Ünlü bir eğitim teknoloğu olan James Finn teknolojiyi tanımlarken şöyle demektedir: "Makine kullanımının yanı sıra teknoloji, sistemler, işlemler, yönetim ve kontrol mekanizmalarıyla hem insandan hem de eşyadan kaynaklanan sorunlara, bu sorunların zorluk derecesine, teknik çözüm olasılıklarına ve ekonomik değerlerine uygun çözüm üretebilmek için bir bakış açısıdır". (Finn, 1960, s.10)



5. Bilim ve teknolojinin farklılığını belirtmek için ilk nükleer denizaltıyı yapan ve serbest bir eğitim eleştirmeni olan Amiral Hyman Rickover şöyle söylüyor: "Bilim ve teknoloji birbirine karıştırılmamalıdır. Bilim doğadaki görüngülerin (fenomenlerin) gözlenerek, zaten var olan doğru ve gerçeklerin ortaya çıkarılması ve bu gözlemler sonucunda elde edilen verilerin düzenlenerek gerçeklerin ve bunlar arasındaki ilişkilerin ortaya konulduğu teorilerin oluşturulmasıdır. Teknoloji asla bilim için bir otorite olamaz. Teknoloji insan aklını ve vücudunu güçlendirmek, üstün kılmak için geliştirilecek aletler, teknikler ve yöntemler üzerinde durur. Bilimsel yöntem insan faktörünün tamamen dışlanmasını gerektirir, şöyle ki; gerçeği arayan kimse, kendinin ya da diğer insanların hoşlanacağı veya sevmeyeceği şeylerle, popülist değerlerle ve herhangi bir çıkar uğruna çalışmaz. Diğer yandan teknoloji fikir (bilim) değil de hareket olduğundan, eğer insani değerler göz ardı edilirse tamamıyla tehlikeli bir sonuca da yol açabilir. (Knezevich & Eye, 1970, s.17)
ÖĞRETİM TEKNOLOJİSİ (ÖT) NEDİR?



Zaman zaman eğitim teknolojisiyle eş anlamlı olarak kullanılan öğretim teknolojisi terimi, eğitim teknolojisi tanımı içinde yer almayan durumlar ve olguları ifade etmek için kullanılmaktadır.



1. Commission on Instructional Technology öğretim teknolojilerini iki şekilde tanımlamaktadır:
(1) iletişim devrimi ile birlikte şekillenen medyanın, öğretmen, kitap, yazı tahtası ile beraber öğretimsel amaçlar için kullanılmaya başlamasıdır.
(2) Belirlenmiş hedefler uyarınca, daha etkili bir öğretim elde etmek için, öğrenme ve iletişim konusundaki araştırmaların ve ayrıca insan kaynakları ve diğer kaynakların beraber kullanılmasıyla tüm öğrenme/öğretme sürecinin sistematik bir yaklaşımla tasarlanması, uygulanması ve değerlendirilmesidir". (Commission on Instructional Technology, 1970, s.19)



2. ÖT'nin anlamı üzerinde çalışan David Engler de iki tanım üzerinde durmuştur: "Birinci ve yaygın bilinen anlamıyla televizyon, hareketli resimler, kasetler diskler, kitaplar ve yazı tahtası gibi donanımı ifade eden iletişim araçlarını (medya) anlatır. İkinci ve daha dikkat çekici anlamı ise davranış biliminin bulgularının öğretimsel problemlere uygulanması sürecini ifade eden anlamıdır. Her iki tanımda da ortak olan, öğretim teknolojilerinin bağımsız değişken (objektif) olmasıdır; örneğin Gutenberg teknolojisi (matbaa) yardımıyla basılan önemli bir dini eser de herhangi bir eser de aynı derecede birbirinden farksızdır". (Engler, 1972, s.59)



3. Saettler, "öğretim teknolojilerinin fiziksel kavramlarının, fizik bilimi ve mühendislik teknolojisinin, (projektörler, kasetler, televizyon, bilgisayar gibi) grup ya da birey ağırlıklı sunumlar için öğretim materyali olarak uygulamaları şeklinde anlaşıldığını belirtmektedir" (s.2). "Diğer yönden bu fiziksel kavramlar şunu da öngörmektedir: davranış bilimcilerin ortaya koydukları bilimsel yöntemler eğitim uygulamaları için daha bağlayıcı olmalıdır; bunun için geniş anlamda psikoloji, antropoloji, sosyoloji ve bu bölümler içerisinde de öğrenme, grup süreçleri, dilbilgisi, iletişim, yönetim, sibernetik, algı ve psikometri önem kazanmaktadır. Ayrıca, öğretim teknolojileri kavramı, mühendislik araştırma ve geliştirmelerini (insan faktörü mühendisliği ), bazı ekonomi dallarını, öğretim personelinin ve binaların (öğrenme alanları) etkin biçimde uygulanması (utilization) amaçlı lojistik bilgisini ve de veri işleyen, bilgiyi bulup getiren (retrive) bilgisayar tabanlı sistemleri de bünyesinde barındırmaktadır". (Saettler, 1968, ss.4–5)



4. Öğretim teknolojileri, 'öğrenme nesnelerini'; yani öğrenme ve öğretme sürecinde yer alacak her türlü materyal ve aracı anlatır. (Armsey & Dahl, 1973, s.vii)



5. Öğretim teknolojisi, davranış değişikliği ya da başka herhangi bir öğrenme sonucunu elde etmek için sarfedilen araç, kullanarak ya da kullanmadan, hali hazırda var olan veya kazanılacak (oluşturulacak) her türlü çabayı anlatır. (Knezevich & Eye, 1970, s.16)



6. Öğretim teknoloğu bir grup üyesi olarak öğrenme süreci konusunda uzman olan kişidir. Görevi öğretilecek konunun hedeflerinin belirlenmesinde, öğrenme stratejileri seçilmesinde ve sonuçların değerlendirilmesinde öğretim üyesine yardım etmektir. (Carnegie Commission On Higher Education, 1972, s.71)



7. Commission on Instructional Technology tarafından sunulan bir özette öğretim teknolojilerinin amacı şöyle belirtilmektedir: eğitimi daha üretken ve daha bireysel yapmak, daha bilimsel bir öğretim sağlamak ve herkesin ulaşabildiği, eşitliği öngören, daha güçlü ve daha hızlı bir öğretime ulaşmak. (Tickton, 1971, s.23)



EĞİTİMDE TEKNOLOJİNİN ROLÜ NEDİR?



Eğer teknoloji yukarıda sunulduğu şekli ile algılanırsa, teknolojinin insan hayatında çok önemli bir yer tuttuğu da rahatlıkla anlaşılır. Bu nedenle konumuz teknolojiyi kullanmak ya da kullanmamak değil, insan hayatında teknolojinin nasıl bir yeri ve konumu olacağıdır. Bu üzerinde birçok değerli kişi ve kuruluşun çalıştığı önemli bir konu olmuştur.



1. Herbert Simon teknolojiyi insanın kendi yapay iç dünyasıyla dış çevre (doğa) arasında bir ara-yüz olarak görmektedir.



2. Carnegie Komisyonunun bu konuyla ilgili vardığı sonuç şöyledir: "Teknoloji öğretimde yardımcı bir rol üstlenmelidir, öğretimin amacı haline getirilmemelidir. Teknoloji sadece var olduğu için kullanılmaya çalışılmamalı ya da teknoloji kullanılmadığında çağ dışı kalınacakmış gibi bir korkuya kapılmamalıdır. Bizler, gelişmiş teknoloji kullanımının öğretimde doyum ve başarıya ulaşabilmek için tek başına yeterli olduğuna inanmıyoruz. Birçok ders için dönemde birkaç saatlik teknoloji desteği yeterli olmaktadır. Bazı dersler için teknoloji, dönemin yarısından çoğunda kullanılabilir; ama bütün bir dönemde böylesine bir teknoloji desteğine ihtiyaç duyulabileceği ders sayısı yok denebilecek kadar azdır (Carnegie Commission On Higher Education, 1972, s.11).



3. Eğitimi etkileyen teknolojik gelişmeleri tartışan çok fazla yayın, makale vardır. Bunlar arasında dikkat çekici olanlar aşağıya çıkarılmıştır.



a) Alfabe, insanoğlunun bilgiyi paylaşması, kaydetmesi ve saklaması için entelektüel bir araç olmuştur. Kâğıdın icadı ve yazım araçlarının geliştirilmesi, alfabe yardımıyla yapılan işlemlerin daha kolay gerçekleştirilebildiği bir süreci başlatmıştır. Kitap, birçok sayfadan oluşan, değişik tasarımlara sahip, sunmak istediği bilgiyi sıralı olarak veren bir araç olarak düşünülebilir. Kısaca kitap, teknik açıdan bakıldığında televizyon gibi, bilgisayar gibi vermek istediği bilgiden farklı bir yapıya sahip bir araçtır. Matbaanın icadından sonra kitap yaygınlaşarak hemen herkesin ulaşabildiği bir araç oldu. Karatahta hem öğrencinin hem de öğretmenin aynı anda aynı konu üzerinde çalışabilmesine olanak sağlayan ilk sınıf içi iletişim araçlarından birisidir. Okul otobüsü öğrencilerin uzak yerlerden öğretim yerlerine taşınması ve dolayısıyla uygun eğitim ortamının sağlanması açısından bir öğretim aracı olarak görülebilir (Knezevich & Eye, 1970, ss.19–22).



b) Engler teknolojiyi eğitimin ayrılmaz bir parçası olarak görmektedir. Şöyle der: "eğer eğitim her yönüyle öğretmen, öğrenci ve çevre arasındaki bir iletişim ağı olarak görülürse, o zaman öğretim teknolojisinin bu ilişkileri tanımlamada önemli bir görevi olduğu anlaşılabilir" (Engler, 1972, s.62).



c) Indiana University'den Robert Heinich öğretmenlerin eğitim teknolojisine yaklaşımlarını şöyle dile getirmektedir:



"Peter Drucker'in bir makalesinde söyledikleri büyük oranda yanlış anlaşılmıştır; bu makalede kısaca şöyle denmekteydi: -öğrenme ve öğretme, yeni yöntemlerden, hayatın başka hiçbir safhasının etkilenmeyeceği kadar derinden etkilenecektir. İnsanoğlunun en muhafazakâr olduğu bu eski öğretme sanatında yeni yaklaşımlara, yöntem ve araçlara ihtiyaç vardır. Bu yeni geliştirilecek yöntemler sayesinde, öğretmenler beceri ve yeterliliklerini arttırarak daha etkili olacaklardır. Bu sayede öğretme, henüz araçları ile günümüze ayak uyduramamış geleneksel bir sanat olsa da, sıradan bir insanın üstün bir performans sergileyebilmesini olanaklı kılacaktır.- Yanlış anlaşıldığından bahsettim; çünkü birçok eğitimci bu makaleyi okuduktan sonra başlarını sallayacak ve kullanılacak araçlar sayesinde sınıf içerisinde öğrenim başarısının artacağını düşüneceklerdir. Fakat burada asıl söylenmek istenen, ancak öğretim teknolojileri kullanıldığında sıradan bir insanın üstün bir performans gösterebileceğidir; yoksa gelişmiş teknoloji kullanmak tek başına yeterli olmayacaktır (Heinich, 1970, s.56).



EĞİTİM TEKNOLOJİSİ NEDİR?



Artık eğitim teknolojisinin kökenine ait bazı bilgilere ve eğitimde nasıl bir rol üstlendiğine dair bir takım fikirlere sahip olduğumuza göre daha zor bir soruya geçebiliriz: eğitim teknolojisi nedir? Aşağıda belirtildiği gibi tanımlamaya yönelik girişimler, bu işin aslında kimin, filin neresine dokunduğuna benzeyen bir olgu olduğunu göstermektedir.



1. National Academy of Engineering's Instructional Technology Committee on Education, eğitim teknolojisini şöyle tanımlar: "eğitim teknolojisi öğretme/öğrenme biliminin sınıf ortamı aracılığıyla gerçek dünya şartlarına uygulanmasıyla elde edilen bilgiler bütünüdür. Bu süreç içerisinde geliştirilen her türlü yöntem ve araç da bu uygulamaya yardım etmek amacını taşır". (Dieuzeide, 1971, s.1)



2. Eğitim teknolojisi, öğretim ilkelerinin uygulanabilmesi için oluşturulmuş bütün metodolojiler ve tekniklerdir. (Cleary et al. 1976)



3. Eğitim teknolojisi öğrenme sürecini geliştirmek için oluşturulan her türlü sistemi, tekniği ve yardımı içerir. Böyle bir yapıda şu 4 özellik önemlidir: öğrencinin ulaşması hedeflenen amaçların tanımlanması; öğrenilecek konunun öğretim ilkelerine göre analiz edilip, öğrenilmeye uygun şekilde yapılandırılması; konunun aktarılabilmesi için uygun medyanın seçilip kullanılması; dersin ve derste kullanılan araçların etkililiğini ve öğrencilerin başarı durumlarını değerlendirmek için uygun değerlendirme yöntemlerinin kullanılması. (Collier et al., 1971, s.16)



4. Silverman eğitim teknolojisini iki alt gruba ayırmıştır: göreceli eğitim teknolojisi (relative educational technology) yöntemler ve araçlar üzerinde durur; yapısal eğitim teknolojisi (constructive educational technology) ise öğretimsel problemlerin analizi, değerlendirme araçlarını seçme ve geliştirme ve istenilen öğretimsel çıktıları elde etmek için kullanılacak teknikler ve araçlar üzerinde durur. (Silverman, 1968, s.3)



5. Eğitim teknolojisi "her türlü öğrenme koşullarında problemlerin ortaya konmasından, bu problemler için çeşitli (değerlendirme, yönetim, uygulama) çözümler üretilmesine kadar her aşamada insanların, yöntem ve fikirlerin, çeşitli araçların ve örgütsel fikirlerin de içinde bulunduğu karmaşık ve tümleşik bir süreçtir". (AECT Task Force, 1977, s.64)






2 Temmuz 2013 Salı

YEŞİLAY HAFTASI (1 Mart)




YEŞİLAY HAFTASI
(1 Mart)

         Yurdumuzda alkollü içki ve uyuşturucu madde kullanmaya karşı olanlar 5 Mart 1920 tarihinde Hilâli Ahdar Derneğini kurdular. Hilâl – ay , Ahdar – yeşil anlamındadır. Hilâli Ahdar, daha sonra Yeşilay adını aldı. Yeşilay Derneğinin kuruluş tarihini içine alan 1 – 7 Mart arası ülkemizde Yeşilay Haftası olarak kutlanır. Yeşilay Haftasında alkollü içkilerin, uyuşturucuların topluma, aileye, bireye zararları anlatılır.
Uyuşturucu denilince esrar, afyon, kokain, LSD gibi uyuşturma özelliği olan maddeler akla gelir. Alkollü içkiler ise içildiğinde insanı sarhoş eden her tür içkilerdir. Alkollü içki veya uyuşturucu alanlar önce rahatlık, baş dönmesi duyar, sonra sarhoş olurlar. Sarhoşlar doğru düşünüp doğru karar veremezler. Kolay suç işlerler, içkili iken araç sürenler taşıt kazalarına neden olurlar.
Alkollü içkiler, uyuşturucular insanda zamanla alışkanlık yaratır. Alkol almayı alışkanlık haline getirenlere alkolik denir. Alkolikler kazançlarını içkiye verirler. Çevrelerini rahatsız ederler. Bu yüzden alkolikler toplum içinde sevilmezler, sayılmazlar. İçki ve uyuşturucu kullanımı aile düzenini bozar.
Uyuşturucu ve alkollü içkiler sağlığa da zararlıdır. Vücudumuzda önemli görevler yapan beyin, mide, kalp, akciğer gibi organlar içki ve uyuşturucudan etkilenir. Ülser, siroz, felç gibi hastalıkların nedeni uyuşturucu ve alkollü içkilerdir.
Sigara: Toplumumuzda kullanımı yaygın olan bir keyif maddesidir.

         Sigara iştahı keser, sindirimi güçleştirir, dişleri sarartır, ülsere sebep olur. Akciğerde bronşları doldurur, öksürmeye yol açar. Sigaranın kansere de neden olduğu ileri sürülüyor.
Ülkemizde uyuşturucu maddelerin yapımı, satışı, kullanılması, taşınması, bulundurulması yasaktır. Bu yasağa uymayanlar suç işlemiş olur. Suç işleyenlere ağır hapis cezaları uygulanır. Uyuşturucu maddelerin bir bölümü ilaç yapımında kullanılır. Bu amaçla bazı uyuşturucu maddelerin hükümet belirli koşullarla izin verir.
Topluma, aileye, bireye zararlı olan içki ve uyuşturucuların kullanımını eğitim yoluyla engellemek için kurulan Yeşilay Derneği'nin simgesi; beyaz üstünde yeşil bir aydır. Yeşilay Derneği Genel Merkezi, Yeşilay adlı aylık bir dergi yayınlıyor. Bu dergi düzenli olarak alkollü içkilerin, uyuşturucuların, sigaranın topluma ve sağlığa olan zararlarıyla ilgili yayın yapıyor.
Yeşilay Haftası boyunca öğrendiklerimizi yaşam boyu uygulayalım. Kötülüklerin anası olan uyuşturucu ve alkollü içkilerden uzak duralım.






“Bir konuşma”
 YEŞİLAY HAFTASI
            İçki,sigara ve uyuşturucu maddeler insanın sağlına zararlıdır.Bu maddeleri kullanma alışkanlığı edinmiş insanların aileleri yoksullaşır ve parçalanır.Sigara ve alkollü içkiler,uyuşturucu maddeler  sağlığımızın düşmanıdır.Vücudumuza girerek sinirlerimizi uyuşturur,Beynimizin çalışmasını engeller.Sonuçta sorumsuz davranışlar yapmamıza neden olurlar.Hem kendimize hemde çevremize karşı yanlış davranışlar göstermemize neden olurlar.
            Sağlığımıza zararlı olan bu maddeleri kullanmamalıyız. Kullanmaya özenen kişiler varsa onlar uyarmalıyız.Zararlarını anlatmalıyız.
            Yurdumuzda içki,sigara ve uyuşturucu kullanımını önlemek amacıyla "Yeşilay" kurulmuştur.Yeşilay görevlileri,insanları kötü alışkanlıklar konusunda eğitip bilinçlendirmektir.Yeşilay’ın bu savaşında başarılı olabilmesi için bizlerden de destek görmesi gerekir.İşte bu amaçlarla 1 – 7 Mart tarihleri arasında "Yeşilay haftası" düzenlenmiştir.  
            Hafta boyunca okullarda içki konusunda konuşmalar yapılır.Öğrencilere içkinin zararları anlatılır.Radyo,televizyon,dergi ve gazetelerde bu konuda yayınlar yapılır.İçki ve uyuşturucu alışkanlığının zararları açıklanır.İçkinin zararları hakkında aydınlatıcı bilgiler verilir.Hafta süresince Yeşilay görevlileri de çalışmalarını hızlandırır.
            Hiçbir zaman içki ve sigara içmeyelim, özenmeyelim, kullananlara engel olmaya çalışalım.
                                                                ARDA MEHMET ÖZTÜRK
                                                                F.Timurtaş İlköğ.Okulu
                                                                          3-F     1702
YEŞİLAY HAFTASI - GÜZEL SÖZLER



 İçki güldürür, süründürür, öldürür.



 İçki sağlığın düşmanıdır.



 İçki kötülükler doğurur.



 İçki aile bütçesini eritir.



 İçki sinir ve sindirim sistemlerini bozar.



 Alkol almak, gönüllü çılgınlıktır.



 İçkinin girdiği yerden akıl, ahlak ve utanma kaçar.









YEŞİLAY
Geldi yine bak Yeşilay haftası
İçki düşmanlarının yüzü güldü.
Dolup boşalırken bu şerbet tası,
İnsanların yüzlerine kan geldi.



İçki yerine süt ayran içmeli,
Bol bol üzüm,elma,armut yemeli,
Bunlar sağlık kaynağı bilinmeli,
Süt içenlerin tümüne can geldi.



İçki evleri temelinden yıkar,
İnsanları birbirine düşman eder,
Kişi bilincini yok edip gider,
Bol meyve yiyenlere dermen geldi.
                                  Etem ÜTÜK









    YEŞİLAY
    Düşmanların içinde
    İçki en korkunç düşman
    Bin dokuz yüz yirmi'de
    Yeşilay Derneği'ni
    Kurmuştur Mazhar Osman.
    Zehir tezce öldürür,
    İçkiler yavaş yavaş.
    Kimi zehir güldürür,
    Kimi,gözden döker yaş.
    sofranda tek içkiye
    Yer ayırma arkadaş



             M.Necati Öngay    
   











“Bir konuşma”
          YEŞİLAY HAFTASI
        1–7 Mart İnsanlar yaşamları süresince bazı alışkanlıklar edinmektedirler.Bunların bir bölümü ,diş fırçalamak,banyo yapmak, zamanında yatıp kalmak gibi iyi alışkanlıklardır.Bir bölümü ise ,kötü zararlı alışkanlıklardır.
        Bu zararlı alışkanlıkların başında sigara içki gelmektedir.Tütün yanması sonucu çıkan duman ,özellikle akciğerlerimizin sağlığını bozmaktadır.Diğer bir zararlı alışkanlık da içki içmektir.Alkollü içkiler önceleri keyif verici bir etkiye sahipse de sonraları kişinin sinir sistemini uyuşturmakta ve bozmaktadır.Çok içenler ,sarhoş olup ne yaptığını nasıl davrandığını bilemez duruma gelmektedirler.
      
 Bazı insanlar da eroin,kokain,esrar gibi çok zararlı maddelerde alışmaktadırlar.bu kötü alışkanlıklar insan kişiliğini ve ruh sağlığını bozmaktadır.İnsanların bu zararlı alışkanlıklardan kurtulması oldukça güçtür.Bu zararlı alışkanlıklar insan sağlığını bozduğu için bu kişilerin başarıları da oldukça düşmektedir.Sonuçta bu insanlar parasal güçlerin de etkisiyle mutlu aile yaşamlarını da yitirmektedirler.
        İleri batı ülkelerinde ve yurdumuzda ,bu zararlı alışkanlıklarla savaşan kurumlar kurulmuştur.Yurdumuzda bu savaş Yeşilay derneği tarafından yürütülmektedir.Yeşilay derneği 5 Mart 1920 de kurulmuştur.Yeşilay derneğini tanımak ve tanıtmak amaçlarını öğrenmek ve öğretmek için her yıl 1 – 7 Mart tarihleri arasında Yeşilay haftası düzenliyoruz.
            Bu zararlı alışkanlıklardan kendimizi ve çevremizdekileri korumalıyız.Yeşilay'ın bu yararlı çalışmalarına yardımcı olmalıyız.

DÜNYA FELSEFE GÜNÜ

DÜNYA FELSEFE GÜNÜ (20 Kasım) Türkiye Felsefe Kurumu tarafından getirilen öneri sonucu UNESCO tarafından kabul edilen Dünya felsefe gü...